Silikon Hidrojel Kontakt Lenslerin Oküler Yüzeye ve Gözyaşı Fonksiyon Testlerine Uzun Dönem Etkileri
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Özgün Araştırma
P: 201-206
Mayıs 2014

Silikon Hidrojel Kontakt Lenslerin Oküler Yüzeye ve Gözyaşı Fonksiyon Testlerine Uzun Dönem Etkileri

Turk J Ophthalmol 2014;44(3):201-206
1. Akdagmadeni Devlet Hastanesi, Göz Hastaliklari Klinigi, Yozgat, Türkiye\R\N
2. Bozok Üniversitesi Tip Fakültesi, Göz Hastaliklari Anabilim Dali, Yozgat, Türkiye\R\N
3. Ankara Atatürk Egitim Ve Arastirma Hastanesi, Göz Hastaliklari Klinigi, Ankara, Türkiye\R\N
4. Bakirköy Dr. Sadi Konuk Egitim Ve Arastirma Hastanesi, Göz Hastaliklari Klinigi, Istanbul, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 04.10.2013
Kabul Tarihi: 16.12.2013
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Amaç:

Üç farklı silikon hidrojel kontakt lens olan Balafilcon A (Pure Vision, Bausch & Lomb), Senofilcon A (Acuvue Oasys, Johnson & Johnson), Confilcon A’nın (Biofinity, CooperVision) bir,üç ve altı ay kullanımı sonrasında oküler yüzeye ve gözyaşı fonksiyon testlerine etkisinin değerlendirilmesi.

Gereç ve Yöntem:

Daha önce lens kullanmayan 58 hastaya (40 göze Balafilcon A/Grup 1, 42 göze Senofilcon A/Grup 2, 34 göze Confilcon A/Grup 3) silikon hidrojel kontakt lensi (SHKL) uygulandı. Hastalara: Kornea ve kontakt lens araştırma biriminin evreleme skoru (CCLRU; Cornea and Contact Lens Research Unit), gözyaşı fonksiyon testlerinden oküler yüzey hastalık indeks skoru (OSDİ), gözyaşı kırılma zamanı (GKZ) ve Schirmer testi 1 yapıldı.

Bulgular:

Grup 1, 2 ve 3’de sırasıyla yaş ortalaması 22,45±5,96, 20,76±3,70, 21,00±3,84 yıl idi (p>0,05). Grup 1’de papiller hipertrofinin, palpebral ve bulber hipereminin birinci aydan itibaren artış göstermesi, Grup 2’de papiller hipertrofi ve bulber hipertrofinin altıncı ayda artış göstermesi anlamlıyken; Grup 3’de SHKL kullanımına bağlı anlamlı değişim gözlenmedi. Ortalama OSDİ ve GKZ sonuçları Grup 1,2 ve 3’de grup içi ve gruplar arasında anlamlı değişim bulunmadı (p>0,05). Grup 3’de Schirmer testinin Grup 1 ve Grup 2’ye göre düşük olması istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,048, p=0,003). Her grup kendi içinde değerlendirildiğinde ise Schirmer testinde anlamlı bir değişiklik bulunmadı (p>0,05).

Sonuç:

Silikon hidrojel kontakt lenslerin oküler yüzeye etkisinde lensin materyali, modülüsü, iç ıslatıcı ajan varlığı, su içeriği gibi faktörler önemli rol oynamaktadırlar. Bu çalışmada SHKL’nin klinik olarak anlamlı kuru göz geliştirmediği tespit edilmiştir.

Giriş

Kontakt lens kullanımı günümüzde refraksiyon kusurlarının düzeltilmesinde kullanılan oldukça popüler bir yöntemdir. Refraksiyon kusurlarının düzeltilmesi amacıyla kontakt lenslerin kullanılması 19. Yüzyılın erken dönemlerinde başlamıştır. 1888’de camdan skleral lensler, 1930’larda sert korneal lensler, 1970’lerde gaz geçirgen sert lensler ve hidrojel yumuşak lensler, 2000’li yıllardan itibaren de oksijen geçirgenliği yüksek silikon hidrojel lensler kullanılmaya başlanmıştır.1 Refraksiyon kusurlarının düzeltilmesinde sıklıkla kullanılan gözlüğün yerine kontakt lenslerin kullanıma girmesinde, son yıllarda kontakt lens materyallerinin üretimindeki hızlı ve olumlu gelişmelerin etkisi büyük önem taşımaktadır.

Kornea saydam bir doku olması nedeniyle görme fonksiyonunun en önemli basamaklarından birisidir. Kornea saydamlığının devamı için korneada oksijen gerektiren yoğun bir metabolik aktivite mevcuttur. Kontakt lens kullanımı hipoksik bir ortam oluşturarak kornea fizyolojisini olumsuz etkileyebilmektedir.2 Kontakt lens kullanımı sonrasındaki hipoksiye bağlı gelişebilecek komplikasyonları azaltmak için; oksijen geçirgenliği yüksek olan silikon hidrojel kontakt lensler (SHKL) günümüzde tercih edilmektedir. Her ne kadar oksijen geçirgenliği yüksek lensler kullanılarak kontakt lensin kornea üzerine olumsuz etkileri azaltılmış olsa da bu lenslerin oluşturdukları inflamasyon ve mekanik etkiyle de kornea fizyolojisinin etkilenebileceği düşünülmektedir.3

Kontakt lens kullanımı birçok faktöre bağlı olarak kuru göz gelişimine neden olabilmektedir. Kontakt lens kullanımına bağlı gözyaşı film tabakasının evaporasyonunun artması ve buna bağlı olarak gözyaşı ozmolaritesinde artış gözlenmesi, kontakt lens kullanımı ile gelişen kornea hassasiyetinde azalma sonucu lakrimal bez salgısında baskılanma olması ve kontakt lens materyalinin kendisi kontakt lense bağlı kuru göz gelişiminin bilinen nedenleridir.4,5

Bu çalışmada kırma kusuru nedeniyle kliniğimize başvuran ve öncesinde kontakt lens kullanım hikayesi olmayan hastalarda; üç farklı silikon hidrojel kontakt lens olan Balafilcon A (Pure Vision, Bausch & Lomb), Senofilcon A’nın (Acuvue Oasys, Johnson & Johnson), Confilcon A (Biofinity, CooperVision) bir, üç ve altı ay kullanımı sonrasında oküler yüzey ve gözyaşı fonksiyon testleri üzerine etkilerini prospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık.

Gereç ve Yöntem

Bu çalışma prospektif olarak Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Göz Kliniği Kornea ve Kontakt Lens Birimi’nde Eylül 2009 - Nisan 2011 tarihleri arasında yapılmıştır. Refraksiyon kusuru nedeniyle kliniğimize başvuran ve daha önce kontakt lens kullanım hikayesi olmayan 117 hasta (98 kadın, 19 erkek) değerlendirildi. Çalışma Helsinki Bildirgesi prensiplerine göre yürütüldü. Çalışma protokolü etik kurul onayı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurul tarafından incelenip verildi. Çalışmaya dahil edilen tüm olgulardan ve kontrol grubundan bilgilendirilmiş onam alındı.

Çalışmada, kontakt lens kullanımı için kontraendikasyonu bulunmayan, herhangi bir oküler cerrahi geçirmemiş, -0,50 ile -8,0 diyoptri arası sferik refraksiyon değeri bulunan, 16-40 yaş arası hastalar değerlendirildi. Öncesinde kontakt lens (sert veya yumuşak kontakt lens) kullanım hikayesi bulunan, kuru gözü olan, oküler yüzey patolojisi bulunan, sistemik veya topikal ilaç kullanan ve en az iki kontrollüne gelmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Refraksiyon kusuru nedeniyle ilk kez kontakt lens kullanan 117 hastadan düzenli kontrollerine gelen 58 hastanın 116 gözü çalışma kapsamında değerlendirilmeye alındı. Kontakt lensin hastalara uygulanması, lens kullanım eğitiminin verilmesi ve kontrollerindeki değerlendirmeler ve ölçümler tek hekim tarafından yapıldı.

Hastalar üç gruba bölündü. Balafilcon A SHKL takılan hastalar Grup 1’i, Senofilcon A takılan hastalar Grup 2’yi ve Comfilcon A takılan hastalar da Grup 3’ü oluşturdu. Grup 1’de 20 hastanın (16 kadın, 4 erkek) 40 gözü, Grup 2’de 21 hastanın (18 kadın, 3 erkek) 42 gözü, Grup 3’te 17 hastanın (16 kadın, 1 erkek) 34 gözü değerlendirildi. Tablo 1’de çalışmamızda kullanılan üç farklı SHKL’nin özellikleri görülmektedir. Tüm hastalara günlük kullanım programı ve aynı kontakt lens solüsyonu (çok amaçlı) önerildi. Hastalar lens kullanmadan önce ve lens kullanımının birinci, üçüncü ve altıncı aylarında değerlendirildi.

Hastalara sırasıyla kornea ve kontakt lens araştırma biriminin evreleme skoru olan CCLRU (Cornea and Contact Lens Research Unit) ile; papiller hiperemi, bulber hiperemi, palpebral hiperemi, limbal hiperemi, korneal boyanma değerlendirilmesi ve gözyaşı fonksiyon testlerinden; oküler yüzey hastalık indeks skoru (OSDİ), gözyaşı kırılma zamanı (GKZ), Schirmer 1 testi değerlendirilmesi yapıldı

Kornea ve kontakt lens araştırma biriminin (CCLRU; Cornea and Contact Lens Research Unit) yapmış olduğu derecelendirme skoru ile papiller hiperemi, bulber hiperemi, palpebral hiperemi, limbal hiperemi ve korneal boyanma derecelendirildi.6

Papiller hiperemi değerlendirilmesinde;

Grade 0: Pürüzsüz konjonktival yüzey ve konjonktiva üzerinde birkaç damar olması.

Grade 1: Slit lamp mikroskop ışığı ile düzensiz konjonktival yüzey, konjonktiva üzerinde birkaç damar ve küçük papiller görünüm olması.

Grade 2: Slit lamp mikroskop ışığı ile düzensiz konjonktival yüzey, küçük papiller görünüm, konjonktivada transparan görünümün kaybı.

Grade 3: Konjonktivada damarlanma ile beraber papiller görünüm olması.

Grade 4: Belirgin damarlanma, papiller görünümle beraber boya tutulumunun olması.

Bulber hiperemi değerlendirilmesinde;

Grade 0: Hiperemi yok,

Grade 1: Hafif konjonktival damarlanma,

Grade 2: Orta derecede konjonktival damarlanma,

Grade 3: İleri konjonktival damaralanma,

Grade 4: Çok ileri konjonktival damarlanma olması.

Palpebral hiperemi değerlendirilmesinde; grade 0: Hiperemi yok, grade 1: Hafif konjonktival damarlanma, grade 2: Orta derecede konjonktival damarlanma, grade 3: İleri konjonktival damarlanma, grade 4: Çok ileri konjonktival damarlanma olması.

Limbal hiperemi değerlendirilmesinde; grade 0: Hiperemi yok, grade 1: Limbusta hafif konjonktival damarlanma, grade 2: Orta derecede konjonktival damarlanma, grade 3: İleri konjonktival damarlanma, grade 4: Çok ileri konjonktival damarlanma olması.

Korneal boyanma değerlendirilmesinde; grade 0: Boya tutulumu yok, grade 1: 1-20 adet diffüz noktalanma tarzında boya tutulumu, grade 2: 21-40 adet diffüz noktalanma tarzında boya tutulumu, grade 3: >41 diffüz noktalanma veya yama tarzında boya tutulumu, grade 4: Daha yoğun diffüz boya tutulumu

Oküler yüzey hastalık indeks skoru (OSDİ), kuru göz semptomlarını ciddiyet, günlük aktiviteler üzerine etki ve yaşam kalitesi üzerine etki gibi farklı yönlerden değerlendiren, ülkemiz şartlarına göre uyarlanmış testlerden biridir. Üç alanı kapsayan oküler semptomlar, çevresel tetikleyici faktörler ve görme ile ilgili fonksiyonları inceleyen toplam 12 sorudan oluşur. Her soru sıklık sorgulayacak şekilde 0-4 arası puan alır. 0-10 arası normal, 10-30 hafif, 30 puan ve üzeri yüksek skorlar (30 puan üzeri) olarak değerlendirilir.7

Gözyaşı kırılma zamanı (GKZ), kuru göz klinik uygulamalarında en sık uygulanan test olup gözyaşı tabakasının kırılması için geçen sürenin ölçülmesidir. Bu tanı testinin yapılabilmesi için konjonktival kese içine %1’lik fluorescein damlatılması gerekmektedir. Boya epitel olmayan alanlarda birikir, hücreler arası boşluklara nüfuz eder ve etkilenmiş bölgeleri işaretler. Testin yapılabilmesi için hastadan üç kez gözünü kırpması ve daha sonra gözünü kırpmadan beklemesi istenir, bu esnada gözyaşı tabakasının homojenitesinin bozulmaya başladığı görülünceye kadar geçen saniyeler sayılır. Gözlem, yarık lambanın kobalt mavisi filtresi kullanılarak gerçekleştirilir. On saniye altında kalan süre anormal olarak kabul edilmektedir. Bu test dolaylı yoldan gözyaşı sıvısının toplam hacmini, floresan maddenin temizlenme süresi ve korneanın boyanması sayesinde yüzeyindeki epitel defektlerin tespit edilmesini sağlar.

Schirmer 1 testi hastanın her iki gözüne topikal anestezik damla damlatıldıktan 10 dk sonra 5 mm kalınlığında 35 mm uzunluğundaki filtre kağıdını, alt kapağın 1/3 dış forniksine yerleştirilerek yapılır. Kağıt beş dakika sonra kaldırılır ve gözyaşının ıslattığı kısım ölçülerek birim zamanda bazal gözyaşı salgısının tayini sağlanmış olur. 3 mm altı kuru göz lehine değerlendirilir.

Bulgular

Çalışmaya dahil edilen 58 hastanın (116 göz) yaş ortalaması 21,84±5,33 (16-40) yıl, kadın erkek oranı 100 (%86) /16 (%14) idi. Grup 1, 2 ve 3’te yaş ortalaması sırasıyla 22,45±5,96, 20,76±3,70, 21,00±3,84 yıl idi (p>0,05). Grup 1, 2 ve 3’de kadın erkek oranı sırasıyla 16 (%80) /4 (%20), 18 (%86) /3 (%14), 17 (%84) /1 (%16) idi (p=0,329). Gruplar arasında yaş ortalaması ve cinsiyet dağılımı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0,05). Hastaların ortalama sferik refraksiyon kusurları ve hastalara takılan kontakt lenslerin ortalama sferik değerleri Tablo 2’de özetlenmiştir.

CCLRU skoru değerlendirilmesinde; Grup 1’deki gözlerde grade 1 papiller hipertrofinin birinci ay, üçüncü ay ve altıncı aylarda diğer gruplara göre daha belirgin olması (lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla; %20, %40, %40, %40) istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Grup 2’de grade 1 papiller hipertrofinin özellikle kontakt lensin altı aylık kullanımından sonra ortaya çıkması istatistiksel olarak anlamlı bulundu (aynı sırayla %28, %10, %6, %42) (p<0,05). Grup 3’de ise altı aylık kontakt lens kullanımı sonrasında grade 1 papiller hipertrofide anlamlı bir farklılık görülmemektedir (aynı sırayla %11, %13, %7, %6) (p>0,05). Grade 2, 3, 4 papiller hipertrofideki değişim her üç grupta da anlamlı değildi (p>0,05).

Palpebral hiperemi değerlendirilmesinde; Grup 1’de grade 2 palpebral hiperemide lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla; %20, %25, %33, %35; Grup 2’de sırasıyla; %19, %16, %12, %14; Grup 3’de sırasıyla %12, %7, %7, %7 olarak değerlendirildi. Grup 1’de grade 2 palpebral hiperemi Grup 2 ve 3’e göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde daha fazla saptandı (p<0,05). Grade 1, 3, 4 palpebral hiperemideki değişim her üç grupta da anlamlı değildi (p>0,05).

Bulber hiperemi değerlendirilmesinde; Grup 1’de birinci ayda başlayan grade 1 bulber hiperemi üçüncü ay ve altıncı ayda da belirgin bir şekilde artarak devam etmektedir (lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla %23, %33, %53, %45). Bu fark Grup 2 ve 3 ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulunmaktadır (p<0,05). Grup 2 ve 3’de ise grade 1 bulber hipereminin özellikle geç dönemde yani altıncı ayda ortaya çıkması belirgin bulunmuştur (sırasıyla Grup 2’de; %28, %21, %17, %52, Grup 3’de; %11, %7, %7, %10) (p<0,05). Grade 2, 3, 4 bulber hiperemideki değişim her üç grupta da anlamlı değildi (p>0,05).

Limbal hiperemi değerlendirilmesinde; her üç grupta da kontakt lens kullanım süresine paralel olarak grade 1 limbal hiperemide artış göstermiştir. Bu artış her üç grupta da belirgin gözükmektedir (lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla Grup 1’de; %30, %44 %53, %60, Grup 2’de; %38, %52, %76, %81, Grup 3’de; %23, %46, %57, %59) (p<0,05). Grade 2, 3, 4 limbal hiperemideki değişim her üç grupta da anlamlı değildi (p>0,05).

Korneal boyanma değerlendirilmesinde; Grup 1’de grade 1 boyanmanın kontakt lensin altı aylık kullanımı sonrasında Grup 2 ve 3’e göre daha fazla olması anlamlı bulunmuştur (lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla Grup 1’de; %8, %11, %10, %20, Grup 2’de; %5, %8, %6, %0, Grup 3’de; %5, %7, %7,%3) (p<0,05). Grade 2, 3, 4 korneal boyanmada her üç grupta da anlamlı değişim görülmedi (p>0,05).

Gruplardaki kontakt lens öncesi ve sonrası ortalama OSDİ skoru sonuçları Şekil 1’de görülmektedir. OSDİ skorlamasındaki değişimler grup içinde ve gruplar arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı (p>0,05).

Gruplardaki kontakt lens öncesi ve sonrası ortalama GKZ değerleri Şekil 2’de görülmektedir. GKZ’deki değişimler grup içinde ve gruplar arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmadı (p>0,05).

Gruplardaki kontakt lens öncesi ve sonrası ortalama Schirmer testi sonuçları Şekil 3’de görülmektedir. Lens öncesi ve lens kullanımının birinci ay, üçüncü ay, altıncı ayında sırasıyla Grup 1’de; 18,69, 18,70, 21,50, 20,78 mm, Grup 2’de; 21,63, 22,15, 22,75, 22,79 mm, Grup 3’de 20,23, 19,90, 20,27, 16,41 mm idi. Grup 3’deki olguların ortalama Schirmer testinin altıncı ayda düşük olması Grup 1 ve Grup 2 ile kıyaslandığında anlamlı bulundu (p=0,048, p=0,003). Grup içi değerlendirmelerde Schirmer testindeki zaman içindeki değişim her üç grupta da anlamlı bulunmadı (p>0,05).

Tartışma

Silikon hidrojel kontakt lenslerin 2000’li yılların başlangıcında kullanıma girmesi; 1970’de başlayan yumuşak kontakt lens gelişim süresi içerisinde en önemli gelişim basamağı olarak kabul edilmektedir. Konforlu bir kontakt lens kullanımının elde edilebilmesi için kontakt lenslerin oküler yüzeye etkileri ve bu etkileşiminin mekanizması pek çok araştırmacı tarafından araştırılmış olup kontakt lens materyalinde ve dizaynında yeni ufuklar açılmıştır.

Bu çalışmada ilk kez kontakt lens kullanan hastalara kornea ve kontakt lens araştırma biriminin evreleme skoru olan CCLRU (Cornea and Contact Lens Research Unit) ile; papiller hiperemi, bulber ve palpebral hiperemi, limbal hiperemi, korneal boyanma değerlendirilmesi ve gözyaşı fonksiyon testlerinden; gözyaşı kırılma zamanı (GKZ), Schirmer 1 testi ve oküler yüzey hastalık indeks skoru (OSDİ) değerlendirilmesi yapılmıştır.

Kontakt lens kullanımına bağlı oküler yüzey değişikliklerin değerlendirilmesinde; kontakt lensin indüklediği papiller hipertrofi, palpebral, bulber ve limbal hiperemi ve korneal boyanma grade 0, 1, 2, 3, 4 olacak şekilde derecelendirilmesi bizim çalışmamızda kullanıldı.6

Kontakt lense bağlı papiller konjonktivit (KLBPK) mekanizması tam olarak anlaşılamamakla beraber en iyi bilinen nedenleri kontakt lensin neden olduğu mekanik, immünolojik ve inflamatuar reaksiyonlardır.8,9 Kontakt lense bağlı papiller konjonktivit her tür kontakt lens kullanımında görülmesine rağmen en sık yumuşak kontakt lensler bu patoloji ile birliktelik gösterir. Birinci jenerasyon SHKL’lerde daha fazla KLBPK gelişirken, modülüs ve kenar dizaynının düzeltildiği ikinci jenerasyon lenslerinde bu oran azalmıştır. Çeşitli çalışmalarda kontakt lens kullanımı üzerinde depozit birikimi papiller konjonktivit gelişiminde büyük rol oynadığı bilinmektedir. Buna sebep olarak da lensin materyali, lensin kullanım süresi ve kullanılan kontakt lens solüsyonları gösterilmektedir.10,11

Bizim çalışmamızda da buna paralel olarak grade 1 KLBPK Grup 1’de birinci ay, üçüncü ay ve altıncı aylarda diğer gruplara göre daha belirgin olması istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Balafilcon A lenslerinin yüksek modülüslü olması bu farka neden olabileceği düşünüldü. Grup 2’de ise grade 1 papiller hipertrofinin özellikle kontakt lensin altı aylık kullanımından sonra ortaya çıkması dikkat çekmektedir. Grup 3’de ise kontakt lens öncesine göre anlamlı bir farklılık görülmemektedir. Bizim çalışmamızda grade 2 palpebral hiperemi Grup 1’de Grup 2 ve 3’e göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde daha fazladır. Bulber hiperemi değerlendirilmesinde ise Grup 1’de birinci ayda başlayan grade 1 bulber hiperemi üçüncü ay ve altı ay’da da belirgin bir şekilde artarak devam etmektedir. Bu fark Grup 2 ve 3 ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulunmaktadır (p<0,05). Grup 2’de ise bulber hipereminin özellikle geç dönemde yani altıncı ayda ortaya çıkması belirgin bulunmuştur. Bu da bize mekanik, akut iritasyondan daha çok inflamatuar bir reaksiyona bağlı olabileceğini ve Senoficon A lenslerinin materyalinde bulunan internal ıslatıcı ajanların buna neden olabileceğini düşündürmektedir. Grup 2’de bulber hiperemi ve KLBK gelişiminin altıncı ayda belirgin olması da bunu desteklemektedir.

Limbal hiperemi hipoksinin erken dönem belirtilerindendir. Limbal hipereminin uzun süreli kullanılan hidrojel lenslerde günlük hidrojel lenslere göre daha fazla olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.12,13 Papas ve ark.’nın14 yapmış olduğu bir çalışmada yumuşak kontakt lenslerin 4-16 saatlik kullanımı sonucunda limbal hiperemi ve konjonktival hiperemide artış görülmüş ve buna sebep olarak da lens kenarlarının temas ettiği lokalizasyonda lokalize hipoksi gösterilmiştir. Kontakt lens kullanımının indüklediği limbal vaskülarizasyonun esas nedeni hipoksidir. SHKL’nin kullanıma girmesiyle hipoksiye bağlı komplikasyonlar yok denilecek kadar azdır. Bizim çalışmamızda üç grupta da grade 1 limbal hiperemi yüzdeleri kontakt lens kullanım süresine paralel olarak artmıştır. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Hiç bir hastamızda limbal vakülarizasyon bulgusuna saptanılmamıştır.

Kuru göz sendromu interpalpebral aralıkta oküler yüzeyin hasarına neden olan ve oküler rahatsızlık semptomlarına yol açan gözyaşı eksikliği ya da aşırı gözyaşı buharlaşmasına bağlı, gözyaşı filminde osmolarite artışı ve oküler yüzey inflamasyonu ile birlikte görülen bir gözyaşı filmi bozukluğudur.15,16 Kuru göz sendromu kontakt lens kullanıcılarında kontakt lensi bırakma sebeplerinin başında gelmektedir.17 Yapılan çalışmalarda kuru göze bağlı kontakt lensi bırakma oranını sırasıyla %34 ve %55 olarak bulmuşlardır.18,19 Kontakt lens kullanıcılarında kuru göz gelişimine neden olan iki mekanizma söz konusudur. Birincisi kontakt lens kullanımının kornea duyarlılığında azalmaya neden olarak gözyaşı sekresyonunu azaltmasıdır.20 İkincisi ise kontakt lensin gözyaşı tabakasını ikiye bölmesi sonucu lens önündeki lipit tabakasını incelterek gözyaşı evaporasyonunu arttırmasıdır.20

Başarılı bir kontakt lens kullanımında kontakt lensin hidrasyonu ve lubrikasyonu için stabil bir gözyaşı filmi gerekmektedir. Kontakt lensin neden olduğu kuru göz, Contact Lens-İnduced Dry Eye (CLDE) yumuşak kontakt lens kullananlarda %20-%30 oranında görülmektedir.21 Kontakt lensin neden olduğu kuru gözü değerlendirebilmek için Mc Monnies’in skorlama yöntemi, Contact Lens Dry Eye Questionnaire (CLDEQ) hastaların semptomlarının değerlendirilmesinde, takibinde standardize edilmesinde yardımcı olmaktadır.22 Gullion ve ark.’nın23 yapmış olduğu bir çalışmada günlük yumuşak kontakt lens kullananlarla %43 oranında kuru göz semptomları (bunların da %23’ü ileri derecede) bulunurken; kontakt lens kullanmayan olgularda %15 oranında (bunların da %5’i ileri derecede) bulunmuştur. Biz çalışmamızda üç farklı SHKL’nin en sık kullanılan kuru göz testleri olan OSDİ, GKZ ve Schirmer testine etkisini değerlendik. Kontakt lens kullanımı öncesi ve bir ay, üç ay, altı ay kontakt lens kullanımı sonrası gözyaşı fonksiyon testleri değerlendirmemizde OSDİ skorunda ve GKZ’de her üç grupta da istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik gözlemlemedik. Schirmer testi değerlendirilmesinde ise; gruplar arasında SHKL’in bir ve üç aylık kullanımı sonrasında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim saptanmazken; Grup 3’de altı aylık kullanımı sonrasında Schirmer testindeki düşüş anlamlı bulundu. Comfilcon A kullanan hastalarda Schirmer testinin daha düşük düzeyde bulunması comfilcon A’nın su içeriğinin diğer lenslere göre daha yüksek olmasından kaynaklanabileceği düşünüldü. Morgan ve ark.24 silikon hidrojel kontakt lenslerde dehidratasyon oranının geleneksel hidrojel kontakt lenslere göre daha fazla olduğunu dolayısıyla yüksek oksijen geçirgenliği olan silikon hidrojel kontakt lenslerde de dehidratasyon olabildiğini bulmuşlardır. Bizim çalışmamızda kullanılan Balafilcon A, Senofilcon A, Comfilcon A’nın sırasıyla oksijen geçirgenlikleri 110,147 ve 160 (Dk/t 10-9) idi. Bu lenslerin bir, üç ve altı aylık kullanımı sonrasında klinik olarak anlamlı belirgin kuru göze saptanmadı.

Sonuç

Silikon hidrojel kontakt lenslerin oküler yüzeye etkisinde lensin materyali, modülüsü, iç ıslatıcı ajan varlığı, su içeriği gibi faktörler önemli rol oynamaktadırlar. Günümüzde tercih edilen yüksek oksijen geçirgenliğine sahip silikon hidrojel kontakt lenslerin klinik olarak anlamlı kuru göz geliştirmediği çalışmamızda görülmektedir.