Ön Segment Cerrahileri ve Kuru Göz; Tanı ve Tedavi Yaklaşımı
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Derleme
P: 227-234
Mayıs 2012

Ön Segment Cerrahileri ve Kuru Göz; Tanı ve Tedavi Yaklaşımı

Turk J Ophthalmol 2012;42(3):227-234
1. Baskent Ünivesitesi Istanbul Hastanesi, Göz Hastaliklari Anabilim Dali, Istanbul, Türkiye
2. Baskent Üniversitesi Tip Fakültesi, Göz Hastaliklari, Anabilim Dali Ankara, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 10.08.2011
Kabul Tarihi: 14.11.2011
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Ön segment cerrahi tekniklerinin daha sık olarak uygulanmasına paralel olarak kuru göz görülme sıklığında artış izlenmektedir. Kuru göz oküler yüzeyi etkileyen ve inflamatuar reaksiyon yaratan multifaktöryel bir hastalıktır. Sağlıklı oküler yüzeyin sağlanmasında kornea sinirleri önemli rol oynarlar. Göz kırpma ve gözyaşı refleksleri için sağlam kornea innervasyonu gereklidir. Sinirsel iletimin bozulması lakrimal bez salgılanmasının regülasyonunu bozarak kuru göze neden olur. Ön segment cerrahileri ile kornea inervasyonuna zarar verilmektedir. Refraktif cerrahi ve katarakt cerrahisi sonrası gelişen kuru göz başarılı bir cerrahi sonrası hasta konforunu azaltmakta ve birçok komplikasyona zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle kuru göz için risk faktörlerinin ve kuru gözü tetikleyen mekanizmaların bilinmesi cerrahi öncesi ve sonrası gerekli önlemlerin alınması ve uygun tedavi seçeneğinin seçilmesi gerekmektedir. (Turk J Ophthalmol 2012; 42: 227-34)

Giriş

Günümüzde ön segment cerrahilerinde modern teknikler ve minimal invaziv prosedürlerin gelişmesi ile cerrahi sırasında meydana gelebilecek oküler yüzey hasarı en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu gelişmelere rağmen katarakt ve refraktif cerrahilerden sonra, oküler yüzey problemleri özellikle kuru göz sık olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca kuru gözü olan olguların semptom ve bulgularında ameliyat sonrası dönemde kötüleşme olmakta ve kusursuz bir cerrahiden sonra bile hastalar yanma, batma gibi semptomlardan yakınmaktadırlar. Hasta konforunu arttırmak ve cerrahi sonrası sağlıklı bir oküler yüzey elde etmek için risk faktörlerinin gözden geçirilmesi, kuru gözü tetikleyen mekanizmaların bilinmesi, cerrahi sırasında gerekli önlemlerin alınması ve uygun tedavi seçeneğinin seçilmesi gerekmektedir. Bizim bu derlemede amacımız, her geçen sıklığı artan katarakt ve refraktif cerrahisinin kuru göze neden olma mekanizmalarını gözden geçirmek ve tedavi modalitelerini özetlemektir.

Kornea Sinir Anatomisi

Kornea, değişik sinir lifleri ile donatılmış olup vücutta yoğun olarak innerve edilen dokulardandır. Tavşanda yapılan bir çalışmada kornea epitelinde deriye göre 300-600, diş pulpasına göre ise 20-40 kat fazla sinir yoğunluğu saptanmıştır.1 Normal göz kırpma ve sulanma refleksleri için sağlam bir kornea innervasyonu gereklidir. Fizyolojik koşullarda korneadaki duyusal sinirler beyin köküne afferent uyarı gönderir ve ara nöronlardan sonra efferent sinyal parasempatik ve sempatik sinirler yoluyla lakrimal bezi uyarır; böylece gözyaşı yapımı ve salınımı gerçekleşir.2 Bu nöral arkta meydana gelebilecek aksama lakrimal bez sekresyonunu bozarak kuru göz hastalığına neden olur.

Kornea duyarlılığı trigeminal sinirin oftalmik bölümünün uzun silier sinirlerini ile sağlanmaktadır. Uzun silier sinirler suprakoroidal boşlukta ilerleyerek limbusta korneaya girmeden önce birçok dala ayrılırlar. Limbusa esas olarak saat 3 ve 9 hizasından girerek saat 6 ve 12 hizasına doğru ilerlerler ve dallara ayrılırlar. Korneaya 1/3 orta stromadan radyal ve kornea yüzeyine paralel olarak giren sinirler dallandıkça öne doğru ilerlerler ve sonunda subbowman tabakada santral korneayı yoğun olarak innerve eden ağı oluşturur, Bowman tabakayı delerek epitelde kanat hücre tabakasında sonlanırlar.3-5 Kornea duyarlılığı yaşla azalmakla beraber santralde en yüksektir limbusa doğru gittikçe azalır.6 Uzun silier sinirler saat 3 ve 9 da limbusa girdiği için kornea duyarlılığı temporal ve nasal limbusta inferiora göre yüksektir.7

Sağlıklı Korneanın Korunmasında Sinirlerin Rolü

Sağlam kornea sinirleri sağlıklı kornea yüzeyinin korunmasında çok önemli rol oynamaktadır. Göz kırpma ve sulanma refleksi korneayı travmadan koruyan anahtar mekanizmadır. Kornea innervasyon bozukluğu kornea yüzeyinin gizli travmalara duyarlı olduğu ve epitel yaralanmalarının geç iyileştiği ‘nörotrofik keratit’ olarak bilinen ve altta yatan mekanizmanın nörotransmitter miktarında azalma olduğu dejeneratif bir tabloya neden olmaktadır.8 Nörotrofik keratitlerin büyük kısmı herpes simpleks-zoster keratiti, diyabet ve trigeminal sinir hasarına (anevrizma, intrakraniyal hastalık, orbita veya kafa travması nedeniyle) bağlı olarak gelişir. Keratorefraktif girişimler (fototerapötik keratektomi (PTK) ve laser in situ keratomileusus (LASIK)) de stroma veya subbazal kornea sinirlere hasar vererek hafiften ağır düzeye kadar nörotrofik kuru göze neden olabilir.9

Kornea sinirlerinde 17 farklı nöropeptit ve nörotranmitter tanımlanmıştır. Asetilkolin, katekolamin gibi klasik nörotransmitterler, kalsitonin gen alakalı peptit (CGRP) ve P maddesi gibi peptiderjik transmitterler bunlardan bazılarıdır.10-13 Epitel hücrelerinin gelişiminde kornea sinir uçlarından salınan nörotransmitter ve sinir büyüme faktörlerinin (NGF) etkili olduğu düşünülmektedir. Bu nörotransmitterlerden asetilkolin, korneanın sensoryel sinir uçlarından salınmakta ve epitel hücre mitozunu sağlayan siklik guanozin monofosfatın (CGM) hücre içi miktarını arttırarak etki göstermektedir.14 Bu görüşü hayvan çalışmalarında anestetik kornealarda, epitel defektinin servikal sempatik denervasyonla artması ve disotonomik gözlerde asetilkolin azlığının (Riley-Day Sendromu) nörotrofik keratopati ile beraber olması da desteklemektedir.15,16 Bir diğer transmitter olan P maddesi ise, kornea sinir liflerinde CGRP ile beraber bulunarak epitel yenilenmesi ve tamirinde rol oynamaktadır.10

Korneada mekanik, kimyasal, termal duyulardan sorumlu mekanoreseptör, polimodal reseptör ve termoreseptörler mevcuttur. Korneadaki duyarlılığıölçmek için Cochet-Bonnet ve korneayı hava çarpması sonucu uyaran nonkontakt Belmonte esteziometre geliştirilmiştir. Cochet-Bonnet esteziometresi sadece mekanoreseptörleri uyarırken, Belmonte esteziometre ile ilave olarak polimodal reseptörler de uyarılmaktadır. Burada hava ile mekanoreseptörler uyarılmakta ve hava ile karışmış CO2 ile lokal pH değişerek, polimodal reseptörleri uyarmaktadır.17

Kuru Gözde Kornea Sinirlerinin Rolü

Uluslararası kuru göz kurultayı (2007) kuru gözü lakrimal fonksiyonel ünitenin (LFÜ) bir hastalığı olarak tanımlamıştır. LFÜ lakrimal bezler, oküler yüzey (kornea, konjonktiva ve meibomian bezler), göz kapakları ve onları innerve eden sensoriyal ve motor sinirlerden oluşur. Bu ünite gözyaşı salınımını düzenleyerek, oküler yüzeyin bütünlüğü korur. Bu mekanizmada meydana gelebilecek aksama yada hastalık gözyaşı dengesini bozarak kuru göz semptom ve bulgularıyla ortaya çıkan oküler yüzey hastalığına neden olur. LFÜ’nün temeli oküler yüzeyden gelen sensoriyel uyarılardır. Oküler yüzeyde duyarlılık azalması kuru göze iki yolla neden olmaktadır.18

1) Refleksle indüklenen lakrimal sekresyonun azalması

2) Göz kırpma sayısının azalması ve oküler yüzeyden gözyaşı buharlaşmasının artışı.

Refraktif cerrahi ve yaşlanma ile oküler yüzey sinirlerinde meydana gelen hasar, lakrimal bezlere giden normal refleks arkını bozmakta ve gözyaşı salınımının azalmasına neden olmaktadır. Azalmış gözyaşı salınımı kornea sinirlerindeki patolojik değişimleri tetikleyerek, kuru gözü daha da kötüleştirmektedir.19

Kuru Gözde Kornea Sinir Değişiklikleri

Kuru gözdeki kornea hipoestezisinin kornea sinirlerindeki morfolojik değişiklerle beraber olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır. Yapılan konfokal mikroskopi çalışmalarında, Sjögren sendromu (SS) olan veya olmayan kuru göz olgularında kornea sinirleri araştırılmış, fakat sonuçlar birbirleriyle çok uyumlu bulunmamıştır. Primer SS’ li hastalarda anormal tortiyosite, sinir tomurcukları, bilye gibi formasyonlarda artış, sinir lifi demetlerinde incelme gibi anormal subbazal sinir morfolojisi saptanmış, ancak sinir yoğunluğunda azalma saptanmamıştır.20 Benitez del Castillo ve ark.’nın21 çalışmasında ise SS olan olgularda Schirmer testi ve subbazal sinir sayısı arasında korelasyon saptanmış, ancak Cochet-Bonnet esteziometre ile ölçülen kornea duyarlılığı arasında bağlantı saptanamamıştır. Aynı ekibin bir sonraki çalışmasında kuru göz olgularında üç farklı uyaran ile Belmonte esteziometre kullanılarak kornea duyarlılığı araştırılmış ve mekanik, kimyasal, termal duyarlılıkta azalma tespit edilmiştir.22 Başka bir yayında ise kuru göz olgularında kornea duyarlılığında azalma bulunmuş, ancak bu azalmanın kornea sinirlerinde morfolojik değişikliklerle birlikte olmadığı gösterilmiş, korneanın duyusal adaptasyonunun kornea hipoestezisi ile sonuçlanarak gözyaşı dinamiklerini bozduğu öne sürülmüştür.23 Zhang ve ark.24 ise kuru göz olgularında korneal sinir sayı ve yoğunluğunda artış olduğunu göstermiştir, ancak bu sonuç diğer çalışmaların sonuçlarıyla tamamen ters düşmektedir. Konfokal mikroskopi ile birbirleriyle çelişen sonuçların elde edilmesi, kuru gözün farklı evrelerinin subbazal sinirlerde değişik dejenerasyon ve rejenerasyon fazlarını indüklemesiyle açıklanmaktadır. Bu, aynı gözün farklı lokalizasyonlarında dahi sinirsel farklılıkların olduğunu ve kuru gözün şiddetinin aynı olmadığını gösteren çalışmalarla da doğrulanmıştır.25

Kuru Göz Hastalığında Bulgu ve Semptomlar  Arasındaki İlişki

Popülasyon bazlıçalışmalarda kuru göz testleri ile kuru göz semptomları arasında zayıf oranda bağlantı tespit edilmiştir.26,27 Schein ve ark.26 2240 kuru gözlü olguda, Schirmer testi, rose bengal boyanma skoru ile kuru göz semptomları arasında bağlantı bulamamışken, Hay ve ark.28 341 olguda kuru göz semptomları ile objektif ölçümler arasında zayıf bir bağlantı saptamıştır.

Kuru Gözde Kornea Sinir Değişiklikleri ile Bulgu  ve Semptomlar Arasındaki Zayıf Bağlantıyı Nasıl  Açıklayabiliriz?

Kuru gözün erken evresinde stabil olmayan gözyaşı filmi varlığında, çevresel uyarılar duyusal sinir uçlarına kolay şekilde ulaşabilmekte ve oküler irritasyon semptomlarına neden olmaktadır. Sinir uçlarının dış etmenlere açık hale gelmesi, hiperosmolarite ve interlökin (IL) -1ά, IL -1ß, IL-6 ve tömör nekroz faktör-ά gibi inflamatuvar sitokinlerin salınmasına ve nöral dejenerasyona neden olmaktadır. İnflamatuar sitokinlerin birçoğu sinir rejenerasyonuna neden olarak sinirlerde filizlenme, liflerde kıvrım artışı ve boncuklanma gibi değişikliklere neden olur. Geç evrede oluşan tüm bu değişiklikler kuru göz olgularında bulgu ve semptomlar arasındaki zayıf bağlantıyı açıklamaktadır.29,30

Refraktif Cerrahi ve Kuru Göz

Fotorefraktif keratektomi’de (PRK) kornea epiteli kaldırılırken epitel sinirleri, lazer uygulanırken ise ablasyon alanındaki ön stroma sinirleri zarar görmektedir. LASIK cerrahisinde epitel sinir demetleri ve yüzeyel stroma sinir dalları fleb sınırında mikrokeratom ile kesilmekte, lazer ablasyonuyla sinirlerde ek hasar oluşmaktadır. Kornea sinirlerinin kesilmesi, kornea refleks arkını bozarak gözyaşı yapımını azaltmaktadır. Bu nedenle PRK ve LASIK sonrası görülen en sık karşılaşılan komplikasyonlardan biri kuru gözdür.31 Burada aköz yetmezliğin yanı sıra, değişmiş kornea şekline (daha düz veya dik) bağlı olarak kornea yüzeyinin gözyaşı ile kaplanmaması ve nörotrofik epitelyopati gibi faktörler suçlanmıştır. Fleb ve çevre korneada olan superfisyel epitelyal keratopati fluorescein, lizamin yeşili ve rose bengal boyaları ile boyanır. Hastalar yabancı cisim hissi, görme düzeyinde azalma veya dalgalanma gösteren görme kalitesinden yakınır.20,32

Refraktif cerrahi sonrası kuru göz, olguların yaklaşık %60’ında 1. ayda gelişmektedir.33-35 Ancak, invivo konfokal mikroskopi çalışmaları kornea sinirlerinde ilk haftadan itibaren değişiklik meydana geldiğini göstermektedir. PRK’dan 1 hafta sonra subbazal sinirlerde rejenerasyon görülmeye başlandığı ve 8-12. haftada parsiyel ya da total iyileşme gözlendiği saptanmıştır.36-38 Prospektif bir çalışmada ise miyopik PRK sonrası 2. yılda sinir yoğunluğunda %80 iyileşme görülmüş ve bu değerler 5 yıl süreyle stabil kalmıştır.39 Ancak bazı olgularda PRK’dan 5 yıl sonra bile subbazal sinir morfolojisinin normal haline dönmediği görülmüştür.40

Korneada yer alan keratositler, epitel ve endotel hücreleri sinir büyüme faktörü (NGF) sentezlemektedir. Bu büyüme faktörü sinirlerin gelişimi, rejenerasyonu, yaşaması ve yara yeri iyileşmesinin hızlanmasından sorumlu nörotrofik ve immun düzenleyici mediyatördür.40-43 Korneadaki hasar NGF düzeyini arttırarak, nörotrofik ülserlerin iyileşmesini hızlandırmaktadır.44 Ayrıca NGF’ nin stroma iyileşmesinde esas olan epitel-stroma birleşmesinin sağlanmasında rol oynadığı da belirtilmiştir.45,46 Topikal NGF uygulanması ile LASIK sonrası kornea duyarlılığının arttığı da gösterilmiştir.47

LASIK sonrası kuru göz için risk faktörleri; cerrahi öncesi miyopinin derecesi, ablasyon derinliği ve fleb kalınlığıdır. Miyopi ne kadar yüksekse, ablasyon derinliği ve sinirlerin epitele ulaşması gereken mesafe o kadar fazla olacaktır. Bu nedenle yüksek miyopisi olan olgular kuru göz gelişimi için daha risklidir.48

Kadınlar kuru göz gelişimi için daha riskli olmalarına rağmen, LASIK sonrası kuru göz gelişiminde cinsiyet bir risk faktörü olarak bulunmamıştır. LASIK olgularının çoğu kontakt lens kullanmış ve tolerans gösterememiş olgulardır, dolayısıyla bu hastalarda cerrahi öncesi de kuru göz sıklıkla mevcuttur. Ayrıca operasyon sonrası kullanılan antibiyotik, nonsteroid antiinflamatuvar damlalar da kuru göze neden olabilmekte veya var olan kuru gözün şiddetini arttırabilmektedir.49

Miyopik PRK ve LASIK sonrası kornea duyarlılığının karşılaştırıldığı bir çalışmada LASIK sonrası kornea duyarlılığının ablasyon zonunda ilk aylarda azaldığı, ancak 6.ayda eski değerlerine ulaştığı gösterilmiştir. PRK’lı olgularda ise kornea duyarlılığı santral kornea dışında cerrahi öncesi düzeye 1.ayda ulaşmış, santral kornea için ise bu süre 3 ayı bulmuştur. Bu çalışmada, kornea duyarlılığının ilk üç ayda LASIK ‘te daha fazla etkilendiği, ancak 6. ayda iki grup arasında fark olmadığı görülmüştür.50 Nejima ve ark.’nın51 çalışmasında ise LASIK’ in kornea duyarlılığına daha fazla ve kalıcı hasar verdiğini gösterilmiştir. PRK sonrası kornea duyarlılığının azalsa da 6 ayda cerrahi öncesi seviyeye döndüğü, LASIK’te ise 12. ay sonunda bile, cerrahi öncesi seviyeye ulaşamadığı gösterilmiştir. Campos ve ark.52 14 olguluk PRK serilerinde cerrahi sonrası 3. ayda preoperatif -6,50 D’den den daha düşük miyopisi olan olguların %95,7’sinde, preoperatif -9,00 D’ den yüksek miyopisi olan olguların ise %86,2’ sinde cerrahi öncesi kornea duyarlılık düzeyine erişim saptanmıştır.

Son zamanlarda yüksek miyop olgularda PRK tedavisi sırasında dilüe edilmiş mitomisin C (MMC) kullanımının korneal haze oranını azalttığı bildirilmektedir.53-55 Kymionis ve ark,55 bilateral PRK (sağ göz: -5,50-0,50X170, sol göz: -5,00-1,00x180) ve sol göze ilave olarak MMC uygulaması yaptıkları bir olguda MMC kullanımına bağlı kuru göz geliştiğini bildirmişlerdir. Bu olguda, cerrahi sonrası 15 ay sağ gözde hafif haze dışında bulgu saptamazken, sol gözde kuru göz ve yüzeyel punktat keratopati saptanmıştır.

LASIK cerrahisi sonrası gözyaşı kırılma zamanı, Schirmer testi ve bazal gözyaşı sekresyonunun anlamlı derecede azaldığı bir takım çalışmalarla gösterilse de, bununla ilgili çelişkili yayınlarda mevcuttur.51,56,57 Kornea duyarlılığı LASIK sonrası anlamlı derecede azalsa da, zamanla duyarlılıkta düzelme gözlenmektedir. Cerrahi sonrası 6. ayda, nazal menteşeli grupta duyarlılık cerrahi öncesi değerlere ulaşabilirken, superior menteşe grubunda kornea duyarlılığı cerrahi öncesi seviyeye ulaşamamaktadır. Aynı zamanda superior menteşe yapılan olgularda 1. ayda Schirmer skorunun, nasal menteşeli gruba göre daha düşük, gözyaşı kırılma zamanında daha kısa olduğu saptanmıştır.56 Bu sonuçların sinirlerin saat 3 ve 9 hizasından korneaya girmesine ve nazal menteşe grubunda sinirlerin korunmasıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Chuck ve ark.’nın56 yaptığı bir çalışmada LASIK sonrası kornea duyarlılığı menteşe yakınında en yüksek saptanmış, santrale ve menteşeden perifere gittikçe, duyarlılığın azaldığı gösterilmiştir. 18 hastanın 28 gözüne LASIK uygulanan bir çalışmada (1,50-11,25 D aralığında), kornea duyarlılığı 3 hafta sonunda neredeyse cerrahi öncesi değerlere ulaşmış, duyarlılığın geri dönüşüyle ablasyon derinliği ile korele bulunmamıştır.

Femtosaniye laser ile PRK ve LASIK’e göre daha az oranda kuru göz semptom ve bulguları görülmektedir. Bunun nedeni olarak da fleb hazırlanırken mekanik keratoma göre göze daha az emiş gücü uygulanması, daha ince fleb oluşturulabilmesi, dolayısıyla daha fazla stromal yatağın kalıp kornea innervasyonunun az zarar görmesi olarak gösterilmektedir. Emme halkasının yüksek basıncı goblet hücrelerine zarar verip müsin tabakayı bozabilmektedir.57,58

Mian ve ark.57 femtosaniye laser uyguladıkları 33 hastanın 66 gözünde 1. haftada %22,9, 1. ayda ise %21,9 oranında kuru göz saptamışlardır. Bu hasta grubunda kuru göze bağlı semptomlar hafif düzeyde olup, 1. ayda düzelmesine rağmen santral kornea duyarlılığındaki azalma cerrahi sonrası 1. yıla kadar devam etmiştir. Yapılan diğer çalışmalar, femtosaniye laser ile uygulanan LASIK‘te superior menteşe veya nazal/temporal menteşe pozisyonunun kornea duyarlılığına veya kuru göz parametrelerine etkisi olmadığını göstermiştir.59

Rodriquez ve ark.58 femtosaniye laser (34 göz, cerrahi öncesi sferik eşdeğer -3,1±3,1 D) ve manuel mikrokeratom (30 göz, cerrahi öncesi sferik eşdeğer -2,0±3,8 D) ile yapılan LASIK olgularını karşılaştırmış ve tüm olgularda LASIK sonrası 6. aydan sonra düzelen goblet hücre kaybını göstermiştir. 1.hafta, 1. ay ve 3. ayda femtosaniye laser grubunda goblet hücre sayıları, mikrokeratom grubuna göre daha az bulunmuş, bu durum femtosaniye laserde emme halkasının konjonktivaya uyguladığı basınç süresinin daha uzun olması ile açıklanmıştır.

Toda ve ark.60 LASIK öncesi olguları kuru gözü olan ve olmayan olarak iki gruba ayırmış, cerrahi sonrasında en iyi düzeltilmiş görme keskinliğinde ve komplikasyon oranları arasında fark bulmamıştır. Kuru gözü olan olgularda cerrahi sonrası dönemde gözyaşı kırılma zamanı ve Schirmer skorunda düşüklük saptanmasına rağmen, her iki grupta da bu parametreler cerrahi öncesi düzeye ulaşmıştır. Bu sonuçlara göre, kuru göz olgularında LASIK ‘in güvenli ve etkili şekilde uygulanabileceği bildirilmiştir. Başka bir çalışmada ise kronik kuru göz ve refraktif regresyon arasındaki ilişkiyi araştırılmış, kronik kuru gözü olanların %27’sinde LASIK sonrası regresyon saptanırken, bu oran kuru gözü olmayan grupta %7 olarak bulunmuştur. Regresyon riskinin daha fazla refraktif düzeltme, daha derin ablasyon ve kuru göz ile ilişkili olduğuna karar verilmiştir.61

Onaran ve ark’nın yaptığı bir çalışmada ise laser subepitelyal keratomileuzis (LASEK) uygulanan düşük ve orta dereceli miyop olgularda bazal gözyaşı sekresyonu ve gözyaşı kırılma zamanınında cerrahi sonrası 1.hafta ve 1.ayda anlamlı bir azalma saptanırken bu değerlerin cerrahi sonrası 3. ayda cerrahi öncesi değerlere ulaştığı saptanmıştır.62

Katarakt Cerrahisi ve Kuru Göz

Katarakt cerrahisi sonrası kuru göz iki şekilde karşımıza çıkabilmektedir; bunların ilki cerrahinin indüklediği kuru göz iken, ikinci ise var olan kuru gözün cerrahi sonrası dönemde şiddetlenmesidir. Her iki durumda da gözyaşı filminin instabilitesine bağlı olarak cerrahi sonrası dönemde optik aberasyonlarda artış, retinal imaj kalitesinde düzensizlik, cerrahi sonrası görmede dalgalanma olurken, cerrahi sırasında ise kötü görüntü kalitesi nedeniyle tekniğin güçleşmesi söz konusudur.63

Katarakt cerrahisinden sonra meydana gelen kuru gözde uygulanan cerrahi teknik, korneal kesinin büyüklüğü, ilave yapılan cerrahi girişim, kullanılan topikal ilaçlar, hastanın eşlik eden sistemik hastalığı, yaş, cinsiyet ve sigara gibi faktörler rol oynamaktadır.64

Katarakt cerrahisinin başlamasıyla, dakikalar içinde hücresel düzeyde cerrahi işlemlerin indüklediği nörojenik inflamasyon devreye girmektedir. Korneal kesi ile kinin, araşidonik asit, nörotrofin gibi inflamatuvar sitokinler salınmakta ve bu sitokinler sinir reseptörlerindeki aksiyon potansiyelini ve uyarıya yanıtı değiştirerek kornea duyarlılığını etkilemektedir.65 Ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonunda (EKKE), fakoemülsifikasyona göre daha büyük kesi yapıldığından cerrahi sonrası kuru gözle daha sık olarak karşılaşılmaktadır. Fakoemülsifikasyon cerrahisinden sonra korneal duyarlılığın geri dönüşü yaklaşık olarak 60 gün iken, bu süre 4-5 saat kadranı büyüklüğünde limbal kesi yapılan EKKE’de 2 yıldan daha fazla sürebilmektedir.66

Uzun süreli olarak kornea fizyolojisinin bozulmasıyla azalmış epitel hücre mitozu ve gecikmiş yara yeri iyileşmesi olmakta ve EKKE cerrahilerinden sonra, kuru gözü olan hastalarda rekürren epitel defekti, filamenter keratit, stromal keratolizis ve korneal ülserasyon gibi komplikasyonlar gelişebilmektedir. Uzun süreli topikal antibiyotik, steroid ve nonsteroid kullanımının yanı sıra korneal sütür varlığı da bu durumu tetiklemektedir.67 Li XM ve ark’nın68 çalışmasında katarakt cerrahisi öncesi kuru gözü olmayan olgularda, postoperatif 1. haftada başlayan ve 1. ayda şiddetlenen korneal ve konjonktival boyanma gözlemlenmiştir. Erken dönemde  (1. hafta) korneal boyanması olan olgularda, 3 aya kadar korneal boyanmanın devam ettiği görülmüştür. Bu durum erken dönemde kuru göz geliştiren olgularda geç dönemde de, bulguların devam edeceğini göstermektedir. Kuru gözü olan olgulardan alınan impresyon sitolojisi örneklerinde ise özellikle alt kapakta daha yoğun olmak üzere skuamöz metaplazi saptanmıştır. Bu da postoperatif dönemdeki medikasyonun kuru gözü arttırdığını doğrulamaktadır. Özellikle, oftalmolojide kullanılan çoğu göz damlasında koruyucu olarak bulunan benzalkonyum klorür, deterjan etkisi ile hücre duvarındaki lipidlerde bozulma, müsin tabaka hasarı, oksidatif stres ve yüksek dozlarda apopitotik etki ile nekrotik hasara neden olabilmektedir. Amonyum bileşiğinin oküler yüzeyden atılımı günler sürebilmekte ve tüm bu etkilerle kornea ve konjonktiva epiteline toksik etki göstererek, oküler yüzeyin bozulmasına ve kuru göz semptomlarına neden olabilmektedir.69 Akçay ve ark.70 impresyon sitolojisi ile fakoemülsifikasyon cerrahisi uygulanan gözlerde cerrahi sonrası 3. ayda goblet hücre sayısında anlamlı azalma olduğunu göstermişlerdir.

Fakoemülsifikasyon cerrahisinde EKKE’ye göre kuru göze daha az olarak rastlanmasının yanı sıra, kuru gözlü olgularda daha az komplikasyon görülmektedir. Bu durum küçük korneal kesiyle ilişkili olarak iyileşme sürecinin daha erken olması, hızlı görsel rehabilitasiyon nedeni ile daha az süreyle topikal ilaç kullanılması ve sütür sayısının daha az/ hiç olmamasıyla açıklanmaktadır.71 Fakoemülsifikasyon cerrahisi sonrası Schirmer testi ve gözyaşı kırılma zamanında azalma olmakta ve cerrahi öncesi gözyaşı kırılma zamanı 10 saniyeden düşük olan olgularda, gözyaşı filmi stabilitesinde bozulma riski olarak bulunmuştur.72 Ultrason enerjisi kornea epiteli, stroma, keratosit, endotel ve sinir ağına hasar verebilmektedir.73 Yapılan bazıçalışmalarda sert nukleus nedeni ile yüksek enerjili fako kullanımının insizyon bölgesinde yanık oluşumuna ve korneal sinir harabiyetinin santrale kadar ilerlemesine neden olarak, kornea duyarlılığında azalmaya neden olduğu gösterilmiştir.64,73 Kohlhaas ve ark.74 yaptıklarıçalışmada skleral tünel kesiyle yapılan fakoemülsifikasyon cerrahisinde tünel hazırlamak üzere konjonktivanın açılması ve episkleral damarların koterizasyonunun kornea çevresindeki sinirlere zarar vererek, kornea duyarlılığını azalttığı gösterilmiştir. John ve ark.’nın75 çalışmasında ise skleral tünel kesi ile fakoemülsifikasyon cerrahisi uygulanan olgularda, kornea duyarlılık azalması skleral insizyon bölgesinde sınırlı kalmış ve santral korneya ulaşmamıştır. Kornea innervasyon modeline dayanarak, korneayı innerve eden sinirler superior temporal limbusta hasara uğrarsa bu sinirlerin bir kısmı santral korneaya ulaştığı için santral kornea duyarlılık azalması beklenir. Bu nedenle bu modele John ve arkadaşlarının sonuçları ters düşmektedir.

Günümüzde katarakt cerrahisinde mikroinsizyonel kesiler tercih edilse de, kesi şekli kuru göz gelişimi açısından etkili olmaktadır.74-76 Tünel keside, tünelde mukus ve debris göllenmesine bağlı olarak yabancı cisim hissi meydana gelebilmektedir.75-77 Cho ve ark,64 kuru gözü olmayan ve tünel kesiyle fakoemülsifikasyon yapılan hasta grubunda, tek planlı kesi yapılan gruba göre, postoperatif kuru göz septomlarında belirgin artış saptamıştır. Kuru gözü olan grupta ise semptomlarda artış olmasına rağmen, bu durum kesi şekli ile ilişkisiz bulunmuştur.

Cerrahi öncesi kuru gözü olan olgularda, cerrahi sonrası kuru göz bulgularında artış olmaktadır.67,71 Khanal ve ark66 3,2 mm’lik kornea tünel kesiyle fakoemülsifikasyon cerrahisi uygulamış ve göz içi lens implantasyonu aşamasından önce kesiyi genişleterek yaklaşık 4,1 mm yaptıkları olgularda kornea duyarlılığında ilk üç ayda anlamlı oranda azalma saptamıştır. Sitompul ve ark. ise temporal kesi ile fakoemülsifikasyon ve manüel küçük kesili katarakt cerrahisi (SICS) uyguladıkları olgularda Cochet-Bonnet esteziometresiyle 1. gün, 7. gün ve 15. gün kornea duyarlılığınıölçmüş, temporal kesi uygulanan olgularda duyarlılık azalması saptarken manuel SICS uygulanan olgularda kornea duyarlılığında azalma saptamamıştır.73

Preoperatif Değerlendirme

Katarakt ve refraktif cerrahisi sonrası meydana gelen kuru gözüönlemek ve postoperatif dönemde hasta konforunu arttırmak için preoperatif dönemde detaylı sorgulama ve dikkatli biyomikroskopik ön segment muayenesi önemlidir. Bu amaçla hastada preoperatif olarak mevcut olan kuru göz semptomları, eşlik eden kollajen bağ dokusu hastalığı, kontakt lens ve topikal antiglokomatöz kullanımını sorgulanmalıdır. Cerrahi öncesi yakınması olmayan hasta grubunda LASIK cerrahisi sonrası, kuru göze bağlı olarak anormal yara yeri iyileşmesi, görmede dalgalanma, persistan epitel defekti, diffüz lameller keratit ve mikrobiyal keratit gibi komplikasyonlara yatkınlık olabilmektedir. Bu nedenle yakınması olmayan hastaların risk faktörleri gözden geçirilmeli ve riskli olan hastaların cerrahi sonrası dönemde kuru göz ve olası oküler yüzey problemleri açısından takibinin dikkatli şekilde yapılması gerekmektedir.

Biyomikroskopik muayenede gözyaşı menüsküsünün düzensiz ve yetersiz oluşu, gözyaşı kırılma zamanının kısa olması, korneada punktat epitel defekti, mukus plakları, filamenter keratit, konjonktivada artmış mukus iplikleri ve konjonktivaşalazis varlığının yanı sıra meibomian bezlerin fonksiyonunun ve kapak hareketlerinin değerlendirilmesi çok önemlidir. Fluorescein, lizamin yeşili ve rose bengal ile yapılan oküler yüzey hasarına yönelik boyama ile de kuru gözü saptamak mümkündür. Ayrıca biyomikroskopik muayenede olası bazal membran distrofisi açısından da dikkatli olmak gerekir, makrokist ve geniş jeografik alan varlığında tanı koymak kolay iken, mikrokist ve rekürren korneal erozyon öyküsü olanlarda preoperative dönemde oküler yüzey normal olsa dahi, postoperatif dönemde iyileşmesi güç oküler yüzey problemleri meydana gelebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Katarakt cerrahisi hazırlık döneminde topikal anestezik ve dilatasyon damlalarından sonra epitelde düzensizlik ve punktat keratopati görülmesi (oküler yüzey stres testi) sağlıklı oküler yüzey sağlanmasında sorun olduğunu göstergesi olmakta ve cerrahi sonrası kuru göz gelişmesi olası olan hasta grubunu belirlemekte yol gösterici olmaktadır.75

Cerrahi öncesi uygun boyanma ve drape ile dikkatli örtünme infeksiyonların önlenmesi ve epiteli korunması için önemlidir. Epitel problemi nedeniyle görüntü kalitesinin kötü olduğu olgularda, epitelin viskoelastik madde ile örtülmesi faydalı olacaktır.

Katarakt cerrahisinde uzun süreli mikroskop ışığına maruziyet ve yüksek enerjili fakoemülsifikasyon kullanımı kuru gözüşiddetlendireceğinden cerrahi süresi minimumda tutulmasıönemlidir.

Tedavi

Kuru gözde tedavi hedefi oküler yüzey inflamasyonunun azaltılması ve epitel iyileşmesinin uyarılması, nöral geri bildirimin iyileştirilmesi, lakrimal gland inflamasyonunun azaltılması ve gözyaşı filminin normalleştirilmesidir. Bu amaçla ilk olarak cerrahisi öncesi yüzey bütünlüğünü sağlamak üzere entropiyon, ektropiyon ve lagoftalmus gibi anormal anatomi mevcutsa, düzeltilmesi gerekmektedir.

Eşlik eden blefarit ve meibomian bez hastalığı oküler yüzeydeki inflamasyonu arttıracağından, cerrahi öncesinde mutlaka tedavi edilmelidir. Tedavi amaçlı, cerrahi öncesi kapak hijyeni, sıcak pansuman ve masaj önerilip düşük doz steroid, topikal antibiyotiğin yanı sıra 4-6 hafta süreyle oral doksisiklin tedavisi uygulanmaktadır.

Kornea ve konjonktivanın normal olduğu hafif kuru gözlü olgularda suni gözyaşı tek başına yeterli olurken, punktat keratit gibi kornea problemi olan, orta düzeyde kuru gözlü olgularda ilave olarak, gece için jel ve topikal siklosporin tedavisi gerekebilmektedir. Kornea hasarının ağır olduğu ciddi kuru göz vakalarında ise yüzey düzelene kadar cerrahinin ertelenmesi gerekir. Tedavi olarak da cerrahi öncesi ve sonrası dönemde en az 3-6 ay süreyle prezervan içermeyen gözyaşı damlaları kullanılmalıdır.77 Ayrıca hızlı etkileri nedeni ile orta ve ciddi kuru gözü olan olgularda başlangıç inflamasyonunu azaltmak üzere düşük doz topikal steroid kullanılabilir. Marsh ve ark.78 %1’lik prezervan içermeyen metilprednizolonun ciddi kuru gözü olanlarda semptomları azaltmasının yanı sıra, korneal boyanmayı da iyileştirdiğini saptamıştır. Ancak yan etki profili nedeniyle uzun süreli kullanmak yerine kuru göz alevlenmelerinde akut tedavi için tercih edilmelidir. İleri evre kuru göz olgularında otolog serum, topikal siklosporin, silikon/kollajen tıkaç, punktum koterizasyonu ve oral omega 3 desteği diğer önemli tedavi yöntemleridir.

Orta ve ciddi kuru gözü olan olgularda kuru göz tedavisinin yanı sıra preoperatif ve postoperatif dönemde prezervan içermeyen antibiyotik ve steroid kullanılmalı, nonsteroid antiinflamuvar damlalardan ise kaçınmak gerekmektedir.

Punktum tıkaçları gözyaşının oküler yüzeyden drenajını azaltarak, oküler yüzeydeki aközü koruyarak kuru göz tedavisinde etkili olmaktadır.79 Ancak bazı olgularda inflamatuvar sitokinlerin yüzeyden uzaklaşmasınıönleyerek kuru gözü arttırabilmektedir. Bu nedenle punktum tıkaçları, inflamasyon kontrol altına alındıktan sonra kullanılmalıdır. Albietz ve ark80 PRK ve LASIK geçirmiş olgularda postoperatif oküler yüzey rehabilitasyonu için punktum tıkacı kullanımının kuru göz semptomlarını azalttığı ve goblet hücre yoğunluğunu arttırdığını bildirmiştir.

Topikal siklosporin %0,05, T hücreleri aracılığıyla etki göstererek oküler yüzey, lakrimal bez ve konjonktivada lenfosit infiltrasyonunu azaltır, goblet hücre sayısını arttırır.81 Korneal-konjonktival boyanmayı azaltmasının yanı sıra, gözyaşıüretimini artırarak gözyaşı ihtiyacını azaltır ve semptomlarda iyileşme sağlar. Topikal siklosporinin epitel hücreleri ve lenfositler arasında apoptotik dengeyi de kurduğu gösterilmiştir.81 Salib ve ark.82 kuru gözü olup LASIK cerrahisi geçiren (-1,00 ile -10,63 D arası) olgularını cerrahiden 1 ay önce günde 2 kez prezervan içermeyen suni gözyaşı veya topikal siklosporin %0,05 kullananlar olarak ayırmış, ve olguları kuru göz semptom ve bulguları ve refraktif sonuçlar açısından karşılaştırmıştır. Siklosporin ile tedavi edilen grupta, Schirmer değerlerinin 3. ve 6. ayda daha yüksek saptanmasının yanı sıra, refraktif sonuçlar bu grupta tahmin edilen değerlere daha yakın bulunmuştur.

Topikal siklosporin, steroidlere oranla daha az yan etki profiline sahip olup kuru gözde uzun süreli güvenli şekilde kullanılabilmektedir. Topikal siklosporinin kuru göz semptom ve bulgularını azaltmasının yanı sıra multifokal göz içi lens implantasyonu uygulanan hastalarda, cerrahi öncesi 1 ay ve cerrahi sonrası 2 ay süreyle kullanımının oküler yüzeyi düzelterek kontrast duyarlılıkta artışa sebep olduğunu gösteren çalışmalar literatürde yer almaktadır.83
Sonuç olarak gittikçe artan ve gelişim gösteren ön segment cerrahi teknikleri kuru göze neden olabilmekte veya zaten var olan kuru gözü artırabilmektedir. Cerrahi öncesi hastayı değerlendirmek, risk faktörlerini irdelemek ön segment cerrahi adayları için çok önem taşımaktadır.