Konjenital Katarakt Cerrahisi Sonrası Sekonder Glokom ve Risk Faktörleri
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Özgün Araştırma
P: 358-363
Aralık 2011

Konjenital Katarakt Cerrahisi Sonrası Sekonder Glokom ve Risk Faktörleri

Turk J Ophthalmol 2011;41(6):358-363
1. Haseki Egitim Ve Arastirma Hastanesi, Göz Klinigi, Istanbul
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 15.02.2011
Kabul Tarihi: 18.05.2011
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Giriş:

Konjenital katarakt nedeniyle opere edilen hastalarımızda, glokom insidansını ve risk faktörlerini belirlemek.

Yöntem ve Gereç:

Ocak 2001-Aralık 2009 tarihleri arasında kliniğimizde ameliyat edilen konjenital kataraktlı olguların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Glokom gelişiminde potansiyel risk faktörleri olarak; primer cerrahi sırasındaki yaş, mikrokornea, eşlik eden sistemik patoloji varlığı ve afaki/psödofaki parametreleri analiz edildi. En az 6 aylık postoperatif takibi bulunan 37 olgunun 65 gözüçalışma kapsamına alındı.

Sonuçlar:

Olguların primer cerrahi sırasındaki yaş ortalaması 35,6±43,9 (2 ay-17 yıl) aydı. Ortalama 38,6±28,1 (6 ay-8,5 yıl) aylık takip sürecinde 8 olgunun 14 gözünde (%21,5) sekonder glokom geliştiği gözlendi. Cerrahi ile glokom tanısı arasındaki interval 20 ay ile 7 yıl arasında değişmekteydi (47,3±23,3 ay). Afakik ve psödofakik gözler arasında glokom insidansı yönünden fark yoktu. Cerrahi yaşı (p<0,001), mikrokornea (p=0,001) ve sistemik patoloji varlığının(p=0,07) ise glokom gelişimi ile güçlü bir ilişkisi olduğu saptandı. Glokomlu olguların primer cerrahi yaşı ortalama 7.4 ay olup glokom gelişmeyen gruptan (43,4 ay) anlamlı derecede daha düşük, takip süresi ise daha uzundu (p=0,003). Mikrokornealı gözlerde %60, sistemik patolojili olgularda ise %38,5 glokom görülürken, bu oranlar kornea çapı normal olan gözlerde %14,5 ve sistemik sorunu olmayanlarda %10,3'e düşmekteydi.

Tartışma:

Erken yaşta cerrahi, mikrokornea ve sistemik patolojilerin varlığıönemli risk faktörleri olup; takip süresi uzadıkça glokom insidansı artmaktadır. Glokomatöz hasara bağlı görme kaybını engellemek için bu hastalar yaşam boyu takip edilmelidir. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 358-63)

Giriş

Glokom, konjenital katarakt cerrahisinin en korkulan geç komplikasyonlarından biridir ve ameliyattan aylar - yıllar sonra ortaya çıkmaktadır. İnsidans, olguların özelliklerine ve takip süresinin uzunluğuna bağlı olarak  %2 ile %58,7 arasında değişen oranlarda bildirilmektedir.1-13 Konjenital kataraktlı olguların sadece ameliyat edilmiş gözlerinde ortaya çıkması,2,14 glokom gelişimi için cerrahinin şart olduğunu göstermektedir. Cerrahinin  trabeküler ağüzerine etkilerini açıklamaya yönelik çeşitli teoriler12,15 bulunmakla birlikte patogenez tam olarak bilinmemektedir.1,2

Literatürde risk faktörlerini araştıran çok sayıda çalışma bulunmaktadır.1-6,10-13 Çalışmaların ortak noktası erken cerrahinin en önemli risk faktörü olduğu yönündedir.1-6,10-13 Diğer risk faktörleri olarak ise mikrokornea,2,3,13,16 mikroftalmi,17 kataraktın tipi (nükleer katarakt),6,13,16 persistan hiperplastik primer vitreus (PHPV),2  ailede glokom öyküsü,2,6 primer arka kapsülotomi ve ön vitrektomi,2,3,12 postoperatif üveit ve membran cerrahisi3  bildirilmektedir.

Risk faktörlerinin belirlenmesi, takip ve tedavi stratejilerinin oluşturulmasında yol gösterici olması nedeniyle önem kazanmaktadır. Bizim çalışmamızda da kliniğimizde ameliyat edilen  olgulardaki  glokom insidansı, takip süresinin insidansla ilişkisi  ve risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Risk faktörü olarak ilk sırada  primer cerrahi yaşı, mikrokornea, afaki/psödofaki  ve sistemik pataloji  varlığı;  ikincil olarak ise psödofakik gözlerde,  primer/sekonder  göz içi lensi (GİL) implantasyonu  ve primer arka kapsülotomi + ön vitrektomi yapılmasının glokom gelişimine etkisi  araştırılmıştır.

Gereç ve Yöntem

Kliniğimizde Ocak 2001-Aralık 2009 tarihleri arasında ameliyat edilen konjenital  ve gelişimsel kataraktlı olguların dosyaları retrospektif olarak tarandı. Katarakt cerrahisi  sırasında on sekiz yaşından küçük  olan ve en az 6 aylık postoperatif takibi bulunan olgular çalışma kapsamına alındı. Konjenital glokom, iridokorneal disgenesis, aniridi, PHPV ve Peters anomalisi bulunan olgular çalışma dışı bırakıldı. Ayrıca erken postoperatif dönemde pupiller blok ve inflamasyon nedeniyle glokom gelişen olgular da çalışmaya alınmadı.

Glokom tanısı  göz içi basıncının üst üste iki kez 25 mm Hg ve üstüölçülmesi, optik sinirde glokomatöz değişiklikler veya refraksiyonda miyopik kayma gözlenmesi ile kondu. Göz içi basınçölçümlerinde, olgunun yaşına ve genel durumuna göre Tono-PenXL,  nonkontakt  tonometre  ve Goldman aplanasyon tonometresi kullanıldı. Yaşı küçük,  mental retarde veya aşırı nistagmusu olan olgularda göz içi basıncı sedo-analjezi  (Dormicum ve Sevofluran)  altında Tono-PenXL ile ölçüldü.

Çalışma kapsamında değerlendirilmek üzere primer cerrahi sırasındaki yaş, kataraktın bilateral veya unilateral oluşu;  mikrokornea,  sistemik patoloji, glokom varlığı  veya yokluğu,  postoperatif  takip süresi,  cerrahi ile glokom tanısı arasındaki süre  ve cerrahi tekniğe ait veriler kaydedildi. Afakik  veya  psödofakik olgular belirlenip  GİL implantasyonunun  primer mi, sekonder mi olduğu  ve primer arka kapsülotomi + ön vitrektomi  yapılıp yapılmadığı  dokümante  edildi. Preoperatif  katarakt  morfolojisi her olguda kayıtlı olmadığı için değerlendirmeye alınmadı.

Cerrahi Yöntem: Yirmi yedi olgunun 47 gözünde limbal yaklaşımla ön kapsüloreksis + lens aspirasyonu + arka kapsüloreksis + ön vitrektomi  yapıldı. Bunlar arasından, primer cerrahi sırasında  2 yaş ve üstünde olan 5 olgunun 8  gözüne  primer GİL implantasyonu uygulandı. Onbir olgunun 22 gözüne  2 yaş sonrası, unilateral kataraktlı bir olguda ise 12. ayda  sekonder  GİL (sulkus fiksasyonlu)  implantasyonu yapıldı. Primer cerrahi yaşı  6 ve üzerinde olan 10 olgunun 16 gözünde  ise arka kapsül  intakt  bırakılarak interkapsüler  GİL implantasyonu gerçekleştirildi. Homosistinürili 1 olgunun 2 gözünde  ise ön kamaraya luksasyon nedeniyle intrakapsüler  lens  ekstraksiyonu  uygulandı.

İstatistiksel Analiz: İstatistiksel analiz yöntemi olarak, glokom gelişen ve glokom gelişmeyen olguların yaş ve takip süresi ortalamalarında bağımsız örneklem t-testi; mikrokornea, sistemik patoloji  ve afaki - psödofaki parametrelerinin glokomla ilişkisinde  Mann-Whitney U ve Ki kare testleri kullanıldı. Psödofakik grupta ise, GİL implantasyonunun  primer veya sekonder oluşu  ile ön vitrektomi  varlığının glokom gelişimine etkisi  aynışekilde Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldı. P<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Potansiyel risk faktörleri ile glokom  arasındaki ilişkinin düzeyi Spearman analizi kullanılarak karşılaştırıldı.

Bulgular

Çalışma kapsamında 37 olgunun (23 erkek, 14 kız) 65 gözüne ait veriler değerlendirildi. Olguların 28’i bilateral, 9’u unilateral katarak cerrahisi geçirmişti. Primer cerrahi sırasında ortalama yaş 35,6±43,9 aydı (2,0 ay -17 yıl). Takip süresi ise
6-102 ay (ortalama 38,6±28,1 ay) arasında değişmekteydi. Bilateral kataraktlı 13 olguda sistemik patoloji (Tablo 1), altı olgunun 10 gözünde ise mikrokornea mevcuttu.

Takip periyodunda, primer cerrahiden ortalama 47,3±23,3 ay (20 ay-7 yıl) sonra 6 olguda bilateral, 2 olguda unilateral olmak üzere toplam 8 olgunun 14 gözünde (%21,5) glokom gelişti. Tanı sırasındaki ortalama göz içi basıncı 29,1±5,5 mmHg (24-43 mmHg) düzeyindeydi. Altı olgu medikal tedaviyle izlenirken, bir olgunun bir gözüne cerrahi tedavi (trabekülektomi) uygulandı. Unilateral glokomlu bir olgu ise takipten çıktı.

Glokom gelişen ve glokom gelişmeyen olgularda primer cerrahi yaşı ve takip süresi ortalamaları karşılaştırıldığında; glokomlu olguların yaş ortalamasının daha düşük, takip süresinin ise daha uzun olduğu görüldü. Glokomlu olguların yaş ortalaması 7,4±11,2 aydı ve 1 olgu dışında hepsi 9 aydan küçük ameliyat edilmişlerdi (Grafik 1). Glokom gelişmeyen olguların yaş ortalaması ise 43,4±46,4 aydı ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). Takip sürelerine bakıldığında ise, glokomlu olgularda ortalama takip süresi 57,7±26,4 ay iken, glokom görülmeyen olgularda bu sürenin 33,4±26,5 aya düştüğü (Grafik 2) ve farkın istatistiksel olarak anlamlı (p=0,003) olduğu görüldü.

Kornea çapı normal olan 55 gözden 8’inde (%14,5) glokom gelişirken, bu oran mikrokornealı gözlerde % 60,0’ a (10 gözden 6’sında glokom ) çıkmaktaydı (p=0,001) (Grafik 3).

Sistemik patolojisi bulunan olgularda ise, 26 gözden 10’unda (%38,5) glokom gelişirken; sistemik olarak sağlıklı olgularda, 39 gözden sadece 4’ünde (%10,3) glokom geliştiği görüldü (p=0,007) (Grafik 3).

Afak veya psödofak olmanın glokom gelişiminde rolü olup olmadığına bakıldığında, psödofakik gözlerin %17,0’sinde (47 gözden 8’inde ), afak gözlerin ise %33,3’ünde (18 gözden 6’sında) glokom geliştiği görüldü. Afak gözlerdeki glokom oranı daha yüksek olmasına rağmen, iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,155).

Psödofak gözler kendi içinde, primer implantasyon yapılanlar ve sekonder imlantasyon yapılanlar olarak incelendiğinde ise primer implantasyon yapılan grupta ( 24 göz ) hiç glokom görülmezken, sekonder implantasyon yapılan grupta %34,8 oranında (23 gözden 8’inde) glokom saptandı (p=0,002). Sekonder implantasyon yapılan gruptaki glokom oranı afakik grupla benzerlik göstermekteydi (p=0,923). Primer implantasyon yapılanlarla afakik grup arasındaki fark ise istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,004).

Psödofakik grupta, primer arka kapsülotomi + ön vitrektomi yapılan gözlerle arka kapsülü intakt bırakılanlar arasındaki glokom oranına bakıldığında ise; ön vitrektomi yapılan 29 gözün 8’inde (%27,6) glokom geliştiği, buna karşın arka kapsülü intakt olan 18 gözde hiç glokom olmadığı görüldü (Grafik 4). Fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,016).

Potansiyel risk faktörleri ile glokom arasındaki ilişkinin düzeyi Spearman korelasyon analizi ile değerlendirildi. Glokom ile en sıkı ilişkisi olan risk faktörü erken cerrahi yaşıydı. Bunu, mikrokornea ve sistemik patoloji izlemekteydi (Tablo 2). Psödofak grup içinde yapılan alt analizde ise; sekonder GİL implantasyonu ile glokom arasında pozitif korelasyon görülürken, primer GİL implantasyonu ile glokom arasında negatif korelasyon mevcuttu. Primer kapsülotomi + ön vitrektomi ile glokom arasındaki ilişki ise daha zayıftı.

Tartışma

Konjenital katarakt cerrahisinin en korkulan geç komplikasyonu olan sekonder glokom insidansı %2 - %58,7  olarak bildirilmektedir.1-13 Oranlar arasındaki bu farklılık çalışmaya dahil edilen hasta gruplarının yaş ve takip sürelerinin farklı olmasına, tanı kriterlerine, katarakt dışı oküler ve sistemik anomalili hastaların çalışmaya dahil edilip edilmemesine ve cerrahi teknik farklılıklarına bağlı olabilmektedir. Ayrıca hastaların genellikle asemptomatik oluşu, göz içi basıncının ölçümü ve diğer muayenelerdeki zorluklar tanı koymayı güçleştirmektedir. Bu nedenle takipleri pediatrik glokom uzmanları tarafından yapılan olgularda daha yüksek oranlarda glokom bildirilmektedir.13

Çalışmamızda, konjenital katarakt cerrahisi geçiren gözlerin %21,5’inde glokom saptandı  (ortalama 38,6±28,1 aylık takip periyodunda). Glokom gelişen olguların primer cerrahi sırasındaki yaş ortalaması 7,4±11,2 ay iken, glokom gelişmeyen olguların yaş ortalaması 43,4±46,4 aydı. Biz sayının az olması nedeniyle olguları yaş gruplarına ayırarak incelemedik ama biri dışında glokom gelişen gözlerin tümü 9 aydan önce ameliyat edilmişti ve risk analizinde glokom gelişimi için en önemli risk faktörünün erken cerrahi yaşı olduğu görüldü. Literatürdeki çalışmaların ortak noktası da erken cerrahinin en önemli risk faktörü olduğu yönünde olmakla birlikte, riskli periyod olarak ilk 4 hafta ile 1 yaş gibi çok geniş bir zaman aralığı  verilmektedir.1-3,5,10-13 Rabiah,3 minimum 5 yıl takipli 570 gözden oluşan geniş serisinde %21  oranında glokom bildirirken; bu oranın 9 aydan küçük ameliyat edilenlerde %37’ye çıktığını, 9 aydan  büyük ameliyat edilenlerde ise %6’ya düştüğünü; 9 aydan önce ameliyat edilenlerde glokom gelişme riskinin daha sonra ameliyat edilenlere göre 3,8 kat daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Swamy ve ark.2 nın çalışmasında da benzer şekilde 9 aydan küçük cerrahi geçirenlerdeki glokom riskinin 3 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Haargaard ve ark.5 ise 9 aydan önce yapılan cerrahinin glokom riskini 7,2 kez artırdığını bildirmişlerdir. Chen ve ark.13 da 368 göz içeren çalışmalarında %58,7 oranında glokom geliştiğini ve yaşamın ilk yılında yapılan cerrahinin en önemli risk faktörü olduğunu bildirmektedirler. Bizim çalışmamıza benzer şekilde, glokom gelişen olgularının primer cerrahi sırasındaki  yaş ortalaması 8,2±16,9 ay iken glokom gelişmeyen olgularının yaş ortalaması 37,7±44,9 aydır.  Vishwanath10  ise 1 yaşından küçük ameliyat edilen olguları, yaşamın ilk ayında ve daha sonra ameliyat edilenler olarak incelemiş ve ilk bir ay içinde bilateral katarakt cerrahisi geçiren olguların %50’sinde 5 yıl içinde en az bir gözde glokom geliştiğini, daha geç ameliyat edilen olgularda bu oranın %14,9’a düştüğünü bildirmiştir. Literatürde, yaşamın ilk yılı içinde glokom açısından daha düşük risk taşıyan bir zaman periyodunun varlığı henüz tartışmalıdır.2,11,16 Khan ve ark.11 glokom gelişiminde en riskli dönemin ilk 4 hafta ile 5-6. aylar olduğunu  bildirmişlerdir. Watts ve ark.10,16,17 ise diğer çalışmaların aksine yaşamın ilk 2 haftasını komplikasyonlar açısından sessiz  periyod olarak tanımlamış ve bu dönemde yapılan konjenital katarakt cerrahisinde afakik glokom oranının daha düşük olduğunu bildirmişler, fakat daha sonraki çalışmalar bu bulguyu desteklememiştir.10,17

Glokom insidansı takip süresi ile de yakından ilişkilidir ve takip süresi uzadıkça glokom  insidansı artmaktadır.2,7 Bizim çalışmamızda ortalama takip süresi 38,6±28,1  (6-102 ay) ay olmasına rağmen, literatürle uyumlu olarak  glokom gelişen olguların takip süresi glokom gelişmeyen olgulardan daha uzundu.2 Glokom gelişen olguların takip süresi ortalama 57,7±26,4 ay iken, glokom gelişmeyen olgularda bu süre ortalama 33,4±26,5  aya düşmekteydi.

Primer katarakt cerrahisi - glokom tanısı arasındaki süre  yaklaşık  4-5 yıl olarak bildirilmekle2,3,7,18  birlikte birkaç dekat  sonra  glokom gelişen olgular da bulunmaktadır.3,5,18 Takip süresi uzadıkça ortalama cerrahi - glokom intervali de uzamaktadır ve risk yaşam boyu devam etmektedir. Çalışmamızda da primer cerrahi - glokom intervali ortalama  47,3±23,3 ay (20 ay-7 yıl) olarak saptanmıştır. Bu zaman dilimi henüz çocukların rahat muayene edilemediği dönemi kapsamakta ve olguların çoğu göz içi basıncının belirlenmesi, aksiyal uzunluk ölçümü ve diğer muayeneler için genel anestezi gerektirmektedir. Takip protokolünün, primer cerrahi yaşının ve diğer risk faktörlerinin göz  önünde tutularak oluşturulması ve olguların ömür boyu takibi uygun olacaktır.

Primer cerrahi yaşı dışında en çok araştırılan risk faktörlerinden biri de mikrokorneadır. Bazıçalışmalarda glokom gelişimi ile mikrokornea arasında ilişki bulunmamış olmasına rağmen,19 çok sayıda çalışmada önemli risk faktörü olarak gösterilmiştir.2,3,13,16,18 Mikrokorneanın  anterior segment yapısındaki anormalliğin ve gizli açı defektlerinin bir göstergesi olduğu, bu nedenle glokom riskini artırdığıöne sürülmektedir.18 Çalışmamızda da normal kornea çapına sahip olgularda %14,5  oranında  glokom gelişirken mikrokornealı olgularda bu oranın  %60’a çıktığı görülmüştür ve primer cerrahi yaşından sonra en önemli risk faktörlerinden biri olduğu düşünülmektedir.

Sistemik patoloji varlığının glokom gelişimi ile ilişkisini araştıran az sayıda çalışma  bulunmaktadır. Swamy ve ark.2 nın çalışmasında sistemik patoloji varlığı potansiyel risk faktörü olarak araştırılmış fakat istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon gösterilememiştir. Chen ve ark.18 ise konjenital katarakt cerrahisi sonrası glokom gelişen olguları değerlendirmişler ve bu hastalarda %33,3 oranında sistemik patoloji bildirmişlerdir. Bizim klinik gözlemimiz de sistemik patolojili olgularda glokom sıklığının daha fazla olduğu  yönünde olduğu için, potansiyel risk faktörü olarak  değerlendirilmiş ve sistemik patolojili olguların gözlerinde %38,5 oranında glokom gelişirken, sağlıklıçocuklarda bu oranın  %10,3’e düştüğü ve aradaki farkın istatistiksel  olarak anlamlı olduğu görülmüştür. Glokom gelişen 8 olguya bakıldığında da, bunların 6’sında (11 göz) sistemik patoloji bulunduğu,  9 aydan sonra ameliyat edildiği halde glokom geliştiren tek olgunun da sistemik patolojiye  (atriyal septal defekt) sahip olduğu gözlenmiştir. Bu olguların bir kısmında risk faktörlerinin bir arada bulunması, her bir risk faktörü için bağımsız analiz yapmayı güçleştirmektedir. Sistemik patolojinin glokom gelişimindeki rolünün daha iyi anlaşılabilmesi için ileri çalışmalara gerek vardır.

Afakik ve psödofakik gözler glokom gelişimi açısından karşılaştırıldığında, afak gözlerde daha fazla glokom  görülmesine rağmen aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Psödofak  gözler  primer ve sekonder implantasyon  olarak ayrı ayrı değerlendirildiğinde ise;  primer implantasyon yapılan gözlerde glokom gözlenmezken,  sekonder implantasyon yapılanlardaki  glokom oranı  (%34,8), afak grupla (%33,3)  benzerlik göstermiştir. Ayrıca, arka kapsülü intakt bırakılan olgularımızın da hiçbirinde glokom görülmemiş olup, arka kapsüloreksis + ön vitrektomi yapılan olgularda %27,6 oranında glokom gelişmiştir. Kliniğimizde primer ve sekonder  GİL implantasyonu bilateral olgularda 2, unilateral olgularda ise 1 yaş ve üzerinde yapılmakta olup; sadece ileri derecede mikrokornea veya mikroftalmisi olanlarla,  yetersiz kapsül desteği nedeniyle  GİL implantasyonu yapılamayan olgular afak bırakılmaktadır. Ayrıca  6-7 yaş altındaki tüm olgularda arka kapsüloreksis ve ön vitrektomi uygulanmaktadır. Bu nedenle, gruplar primer cerrahi yaşı ve oküler anomaliler yönünden  farklılık göstermekte olup karşılaştırma yapmak çok da doğru olmayabilir. Literatüre baktığımızda ise, Rabiah3 da kendi serisinde primer posterior kapsülotomi + anterior vitrektominin glokom riskini artırdığını bildirmektedir. Michaelides ve ark.12 nın çalışmasında da intakt arka kapsülün henüz gelişmekte olan açı yapılarını vitreusun potansiyel zararlı etkilerinden koruduğu ve glokom insidansını azaltıcı etkisi olabileceği  belirtilmektedir. Bizim çalışmamızda olduğu gibi diğer çalışmalarda da erken cerrahiye giden olguların çoğunda arka kapsülotomi ve ön vitrekromi yapılmakta,  primer olarak yapılmamış olgularda da kısa süre içinde gelişen arka kapsül opasifikasyonu nedeniyle sekonder vitrektomi uygulanmaktadır. Bu nedenle intakt arka kapsülün glokom gelişimi üzerine etkisini erken  cerrahi  yaşından bağımsız olarak değerlendirilebilmek zorlaşmaktadır.

GİL implantasyonunun glokom gelişimi üzerine etkisi de açık değildir.  Çeşitli çalışmalarda primer GİL implantasyonu uygulanan olgularda, afak bırakılanlara göre daha düşük oranda  glokom bildirilmektedir.15,19-25 Asrani ve ark.15 377 psödofak  gözde sadece 1 olguda, 124 afakik gözde ise 14 (%11,3) olguda glokom bildirmişlerdir. Psödofakinin  glokom gelişimine karşı koruyucu olduğunu ifade eden Asrani  bunu iki teoriyle açıklamaya çalışmıştır. "Kimyasal teori" ye göre,  afaki ile birlikte ön kamaraya geçen toksik vitreus metabolitleri trabeküler ağda hasara neden olmaktadır. GİL implantasyonu bu metabolitlerin ön kamaraya geçişi için bariyer oluşturmakta ve trabeküler hasarı engellemektedir. "Mekanik teori" ye göre ise, yaşamın ilk yılı içinde lensin alınması ve yerine bir şey konmaması trabeküler yapının desteğini bozmakta ve kollapsa neden olmaktadır. Primer GİL implantasyonu bu destek kaybını azaltarak trabeküler dokunun normal gelişimini sürdürmesine imkan sağlamakta ve böylece glokom  riskini azaltmaktadır. Asrani, grupları karşılaştırılabilir hale getirmek için  psödofaklar  gibi afak olgularda da mikrokornea, PHPV ve diğer oküler anomalileri çalışma dışı bırakmış olsa da, psödofak  olguların yaş ortalaması 5,06 yıldır ve takip süresi afak olgulara göre çok daha kısadır. Son yıllarda primer GİL implantasyonu yaşı giderek küçülmekte ve sekonder glokom açısından riskli periyod olan yaşamın ilk yılı içinde GİL implantasyonu  yapılan olguların sayısı artmaktadır. İlk bir yaş içinde yapılan GİL implantasyonunun glokom riskini azalttığını savunan çalışmalarda;  Lundvall ve ark.22 yaşları 8 gün -10 ay arasında değişen ve primer GİL implantasyonu yapılan 31 göz içinde, primer fetal vasküler  yapıya (PVH)  sahip 2 gözde, O’Keefe ve ark.23 ise 26 olgu içinde PVF’li 1 gözde glokom bildirmektedirler. Diğer bir çalışmada, hiçbir olgusunda glokom gözlemeyen  Astle ve ark.25 optimize bir vizyon ve daha düşük glokom riski için  4-12 hafta arasında cerrahi ve primer GİL implantasyonu önermektedir. Trivedi ve ark.26 ise psödofak olgulardaki düşük glokom oranının hasta seçiminden kaynaklanmış olabileceği düşüncesiyle;  4,5 aydan küçük ameliyat edilmiş benzer özelliklere sahip olguları  karşılaştırmışlardır. Diğer çalışmaların aksine, primer GİL implantasyonu yapılanlarla  afak bırakılanlar arasında glokom oranı açısından fark olmadığını ve GİL implantasyonu yapılsın veya yapılmasın en önemli risk faktörünün erken cerrahi yaşı olduğunu ifade etmektedirler.

Sonuç olarak erken cerrahi yaşı ve mikrokornea önemli risk faktörleridir. Sistemik patolojilerin varlığı  glokom riskini artırmaktadır. Primer GİL implantasyonu ve intakt arka kapsülün glokom üzerinde koruyucu etkisi olup olmadığının, cerrahi yaşından bağımsız olarak değerlendirilebilmesi için ise prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. Glokomun primer cerrahiden aylar- yıllar sonra ortaya çıkması ve insidansın takip süresi ile artması da ömür boyu takibi zorunlu kılmaktadır.

Teşekkür: Çalışmanın istatistiksel analizlerini yapan medikal istatistik uzmanı Sayın Ertan Koç’a teşekkür ederim.