Türk Oftalmoloji Dergisi’nde yayımlanan “Tıbbi Tedavi ile Gerileyen Limbal Kök Hücre Yetmezliğinin Değerlendirilmesi” başlıklı makalemizle ilgili olarak editöre mektupta dile getirilen endişelere yanıt vermek istiyoruz.1 Makalemizi ilgiyle okumaya zaman ayırdıkları ve değerli geri bildirimler sundukları için yazarlara teşekkür ederiz. Bilim camiasına katkılarından dolayı minnettarız.
Çalışmanın örneklem büyüklüğünün (21 hastanın 29 gözü) sınırlı olduğu açıktır. Bu çalışmanın retrospektif doğası göz önüne alındığında, güvenilir verileri olan hastaları dahil ederek elde edilen sonuçları değerlendirdik. İdeal olarak daha fazla hastanın dahil edildiği prospektif çalışmaların değerli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.
Limbal kök hücre yetmezliği (LKHY), primer etiyolojiye bağlı olarak altta yatan mekanizmanın değiştiği, görmeyi tehdit eden bir oküler yüzey hastalığıdır. Limbal bölgenin doğrudan fiziksel hasarı, limbal kök hücre aplazisine neden olarak LKHY’ye yol açar. Öte yandan, enflamasyonun primer rol oynadığı LKHY olgularında limbal kök hücre disfonksiyonu ön plana çıkmaktadır. Kronik oküler yüzey enflamasyonu, mikroçevrede değişim ve yetersiz stromal destek ile karakterize limbal disfonksiyonuna yol açarak limbal kök hücre fonksiyonunun bozulmasına neden olur.2 Önceki çalışmamızda, farklı etiyolojiler ve yaş farkı olmasına rağmen, kronik oküler yüzey enflamasyonu ve limbal homeostazının bozulmasının etkili olduğu LKHY etiyolojilerini değerlendirdik. Yazarların mektupta vurguladığı gibi, LKHY’nin etiyolojisine bakılmaksızın, her hastaya uygun tek bir strateji yerine kişiselleştirilmiş ve kademeli bir tedavi protokolü benimsenmelidir. Ancak yazımızda, özellikle bazı etiyolojilerde, limbal homeostazın yeniden sağlanmasının daha fazla cerrahi müdahaleye gerek kalmadan LKHY’nin tedavisine olanak sağlayabileceğini vurgulamayı amaçladık. Oküler yüzey sağlığının geri kazanılması ve enflamasyonun kontrol altına alınması, homeostazın yeniden sağlanması için esastır. Ayrıca kontakt lens kullanmaya devam edilmemesi ve toksik ajanlardan kaçınılması gibi LKHY’ye neden olabilecek tüm patolojik etmenlerin ortadan kaldırılması mümkünse, bu temel yaklaşım olmalıdır. LKHY tedavisi ile ilgili global konsensüste yer alan tavsiyeler ile uyumlu olarak, cerrahi müdahale gerekip gerekmediğine bakılmaksızın, tüm LKHY hastalarında yukarıda belirtilen yaklaşım benimsenmelidir.3, 4 Sonuç olarak, çalışmamızda, altta yatan patolojinin primer olarak antienflamatuvar ve lubrikasyon ile tedavi edilmesi, tedavi edilen göze spesifik ve en uygun tıbbi yaklaşım kabul edildi. Verilerin analizi bu doğrultuda gerçekleştirildi.
En iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) ile ilgili literatür incelendiğinde, LKHY’nin tanı ve tedavisi ile ilgili global konsensüs yayımlanmadan önce de EİDGK’nin hem tanı hem de tedavide bir kriter olarak kabul edildiği görülmüştür. Bununla birlikte, EİDGK’nin artık LKHY şiddetinin değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasında bir kriter olarak kabul edilmediğine dair bir global konsensüs vardır.3 Sonuç olarak, bu çalışmada EİDGK, LKHY ile ilişkili bulunmadı çünkü stromal opasite veya görme keskinliğini azaltabilecek diğer faktörler hastalık şiddeti ile ilişkili olmayabilir.
Tıp alanında yüksek kalitede veri elde etmek için kontrollü çalışmaların yapılması büyük önem taşımaktadır. Ancak, LKHY aslında nadir hastalıklar altında sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle, nadir görülen hastalıklarda, farmakoloji ve ilişkili araştırmalar için bile, faz çalışmaları ilgili yönetmeliklerle sınırlandırılmıştır.5 Bağımlı verileri içeren bu çalışmada, sonuçlar bu bağlamda analiz edilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, geri dönüşümlü LKHY’ye klinisyenlerin dikkatini çekmektir ki bunu sınırlı sayıda olgu ile vurgulamayı hedefledik. Ayrıca, yazarın mektubunda önerildiği gibi moleküler mekanizmalara da odaklanan bu konuda daha kapsamlı çalışmalara öncülük etmeyi amaçlıyoruz. Gelecekte yapılacak prospektif, randomize kontrollü çalışmalar, LKHY’ye tıbbi tedavi yaklaşımıyla ilgili kalan soruların yanıtlanmasına yardımcı olacaktır.
Beyan