ÖZET
Psödoeksfoliasyon sendromu (PES), daha yüksek körlük riski ve tanı anında daha yüksek bir maksimum ve ortalama göz içi basıncı (GİB) ile ilişkili olan, primer açık açılı glokom ile karşılaştırıldığında daha geniş bir GİB dalgalanma aralığı olan açık açılı glokomun en yaygın nedenlerinden biridir. Bu sendromu olan hastalarda glokom gelişme riski normal popülasyona göre on kat daha fazladır. Lens ön yüzeyi, siliyer uzantılar, zonüller ve iris üzerinde psödoeksfoliasyon materyalinin (PEM) görülmesi ile kesin tanı konulabilir. Zonüller üzerinde PEM birikintileri, klinik olarak gözlemlenen zonüler zayıflığı, lens subluksasyonunu veya dislokasyonunu açıklayabilir. Artan katarakt gelişimi insidansı, PES ile ilişkilidir. PES’nin periferik, kardiyovasküler ve serebrovasküler sistem hastalıkları, Alzheimer hastalığı, işitme kaybı ve artmış plazma homosistein seviyeleri ile sistemik ilişkilerine dair artan kanıtlar vardır. Psödoeksfoliasyon glokomlu hastalarda cerrahi endikasyonlar, primer açık açılı glokomlu hastalardan belirgin şekilde daha yaygındır. Bu makalenin amacı, bu klinik ve biyolojik olarak zorlayıcı hastalığın klinik özellikleri, tedavisi ve sistemik ilişkileri hakkındaki son görüşleri gözden geçirmektir.
Giriş
Psödoeksfoliasyon sendromu (PES) açık açılı glokomun en sık saptanan nedenidir. Psödoeksfoliasyon, dünyada her ülkede açık açılı glokom için bağımsız bir risk faktörüdür. Psödoeksfoliasyon glokomunu (PEG) primer açık açılı glokomdan (PAAG) ayırt etmek önemlidir. PEG, PAAG’ye kıyasla görme kaybı riski daha fazla, tanıda maksimum ve ortalama göz içi basıncı (GİB) daha yüksek ve GİB dalgalanması daha büyük olan ciddi bir glokom türüdür.1
PEG, retrobulber kan akımı ve optik sinir mikrovasküler kan akımını etkileyen trabeküler ağda progresif psödoeksfoliasyon materyali (PEM) birikiminin yanı sıra lamina kribrosa’da elastoza bağlı olarak dışa akım direncinin artmasına neden olabilir.
Ön lens yüzeyinde PEM görülerek kesin tanı konabilir. Bu birikimler başlangıçta siliyer uzantılar, zonüller ve iris üzerinde bulunabilir. Zonüller üzerinde psödoeksfoliasyon birikintileri, klinik olarak gözlenen zonüler zayıflığı ve lens subluksasyonu veya dislokasyonu açıklayabilir. Ayrıca PES ile ilişkili olarak katarakt gelişimi insidansı da artar.1
PES, kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalıklar için önemli bir belirteç olabilir.2 PES’in periferik, kardiyovasküler ve serebrovasküler sistem hastalıkları, Alzheimer hastalığı, işitme kaybı ve artmış plazma homosistein seviyeleri ile ilişkili olduğuna işaret eden kanıtlar giderek artmaktadır.3,4
Klinik deneyimler, PEG’de GİB kontrolünün PAAG’den daha zor olduğunu göstermektedir. GİB’i yüksek ve ileri evre PEG hastaları, ilk tedavi olarak anti-glokom ilaçlarının bir kombinasyonundan fayda görebilir. PEG hastalarında cerrahi endikasyonu, PAAG’den belirgin olarak daha yaygındır.
Bu derlemenin amacı, klinik ve biyolojik açıdan zorlayıcı olan bu hastalığın klinik özellikleri, tedavisi ve sistemik ilişkileri hakkındaki mevcut bakış açılarını gözden geçirmektir.
Genel Bilgiler
Psödoeksfoliasyon, oküler dokularda anormal hücre dışı fibriller matriks materyalinin birikmesine neden olan geç başlangıçlı, stres ile indüklenen bir elastotik bozukluktur. PEG, PES ile ilişkili glokomatöz optik nöropati ve GİB’de yükselmedir.
Psödoeksfoliasyon ilk olarak 1917’de Lindberg tarafından kronik glokomun eşlik ettiği pupiller sınırda grimsi lekeler olarak tanımlanmıştır.5 Vogt6 bu materyalin kaynağının lens olduğunu ileri sürmüş ve bunu “senil eksfoliasyon” olarak adlandırmıştır. 1954 yılında Dvorak-Theobald7 tarafından hastalığı cam üfleyicilerde görülen eksfoliasyondan ayırt etmek için “psödoeksfoliasyon” terimi önerilmiştir.
Epidemiyoloji
PES odaklı epidemiyolojik çalışmalara ilgi artmaktadır. Bu çalışmalara göre 60 yaşın üzerindeki genel popülasyonda bu hastalık %10 ile %20 arasında görülebilmektedir.1 Dünya çapında tahminen 70 milyon insan PES hastası olabilir. Bu sendrom Finlandiya, İskandinavya, Yunanistan ve Türkiye’de diğer ülkelere göre daha sık görülmektedir. Görülme oranlardaki farklılıklar genetik, çevresel veya bilinmeyen faktörlere bağlı olabilir. Dünya genelinde PES prevalansı giderek artmaktadır. PES’li birçok hasta tanı almamış olabilir.
PES yaşa bağlıdır ve prevalansı yaşla birlikte artar. Psödoeksfoliasyon her iki cinsiyeti de etkiler, ancak cinsiyet dağılımı ile ilgili sonuçlar çelişkilidir. Bazı çalışmalarda kadın ve erkeklerde eşit oranda görüldüğü bulmuştur.8 Diğer çalışmalarda kadınlarda prevalansı daha yüksek bulurken, bazı araştırmacılar erkeklerde prevalansın daha yüksek olduğunu bildirmiştir.9,10,11
PES, açık açılı glokomun en yaygın nedenlerinden biridir ve bu sendromun görüldüğü hastalarda glokom gelişme riski normal popülasyona göre on kat daha yüksektir. Psödoeksfoliasyon, bildirilen prevalans oranları farklı olsa da, her ülkede açık açılı glokom için bağımsız bir risk faktörüdür. Popülasyon çalışmalarında insidansının tüm açık açılı glokom olgularının %20 ila %60’ına karşılık geldiği öne sürülmüştür. Bu sendrom sadece glokomun bir nedeni değil, aynı zamanda glokomun ilerlemesi için bir risk faktörüdür.
PES sıklıkla bilateral ve asimetrik bir hastalıktır. Histopatolojik olarak her iki göz tutulmuşken klinik tablo sadece bir gözde izlenebilir.12,13,14
Sonuç olarak, PES ve glokom ileri yaşlarda halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir.
Genetik
PEG kompleks bir genetik hastalıktır. Etiyopatogenezde hem genetik hem de genetik olmayan değişkenler rol oynar.15,16,17 Lizil oksidaz benzeri 1 (LOXL1) geninin PES ve PEG için önemli bir genetik risk faktörü olduğu keşfedilmiştir.18 Lizil oksidazlar, elastik liflerin sentezi ve stabilitesi için gereklidir. Fibrozis evresi ile ilişkili olarak LOXL1 regülasyonunda bozukluk olduğunu gösteren kanıtlar giderek artmaktadır. Psödoeksfoliasyonun erken evrelerinde LOXL1, psödoeksfoliasyon birikintilerinin sentezi ve agregasyonunda rol oynarken ileri evrelerde elastin metabolizmasını etkileyebilir. Sonuç olarak psödoeksfoliasyonun fibrilin gibi yüksek miktarda elastik mikrofibriler materyalin neden olduğu bir elastoz tipi olduğu öne sürülmüştür.19 Başka genlerin de ilişkili olabileceği bildirilmiştir. CACNA1A, POMP ve SEMA6A varyantlarının psödoeksfoliasyon patogenezinde ekstraselüler matriks metabolizması, ubikitin-proteazom sistemi, kalsiyum sinyalizasyonu ve lipid biyosentezi üzerinden hastalık riskini artırdığı saptanmıştır.20
Oksidatif stres ve düşük dereceli enflamasyon gibi psödoeksfoliasyon ile ilişkili genetik olmayan diğer faktörler, LOXL1 ekspresyonunu etkileyebilir.16,17 Bu komplike hastalığın gen haritalarının yanı sıra bu lokusların fonksiyonel etkileri ve moleküler mekanizmalarının ayrıntılı bir şekilde araştırılması hastalığın patofizyolojisine ışık tutacaktır.
Klinik bulgular
PES’in önemli bir oküler problem olduğunu vurgulamak gerekir. Psödoeksfoliasyonu olan hastaların çoğu asemptomatiktir.
İleri yaştaki hastalar biyomikroskopi ile psödoeksfoliasyon açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Lens yüzeyindeki birikintileri tespit etmek için pupil dilatasyonu gereklidir. PES’in klasik belirtileri arasında ön lens yüzeyinde ve pupiller kenarda kabarık ve beyaz birikintiler yer alır.
Psödoeksfoliasyon afak gözlerde ön vitreus yüzünde, zonüler lifler, silier uzantılar, kornea endoteli, trabeküler ağ ve göz içi lenste de görülebilir.13,21,22
Işık mikroskobunda çalı benzeri fibriler PEM izlenebilir. Schlötzer-Schrehardt tarafından elektron mikroskobu ile oküler ve ekstraoküler dokularda PEM gösterilmiştir.23,24
PES saptanan gözlerde ön segmentin morfolojik değişikliklerini ultrason-biyomikroskopi ile değerlendiren çalışmalarda zonüler güçsüzlük, lenste kalınlaşma, dar ön kamara ve açının kapanabilir olduğu saptanmıştır.25,26 PES hastalarının tutulan ve tutulmayan diğer gözlerini karşılaştıran başka bir çalışmada, etkilenen ve etkilenmeyen gözlerde benzer morfolojik değişiklikler gözlenmiştir.27 Tek taraflı PES’li hastalarda ön segment optik koherens tomografi kullanılarak yapılan bir çalışmada, PES’li gözlerin ön kamara açısının daha dar olduğu, pupil hareketleri sırasında açının genişlemesinin azaldığı ve iridolentiküler temas ve iris eğrisinin sağlıklı bireylerin gözlerine kıyasla daha fazla olduğu bulunmuştur.28 Ayrıca, etkilenmeyen diğer gözler de bir dereceye kadar benzer özellikler saptanmıştır.27
Göz içi basıncı
GİB’in PES’li gözlerde, etkilenmeyen diğer gözlere göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir.11 İki göz arasındaki bu fark yaklaşık 2 mmHg’dir. Diürnal GİB dalgalanması da PES hastalarında psödoeksfoliasyon olmayan bireylere göre daha yüksektir.29
Farmakolojik dilatasyondan sonra GİB yükselebilir. Psödoeksfoliasyon görülen gözlerde GİB, özellikle yoğun pigment salınımı nedeniyle dilatasyondan sonra ölçülmelidir.30 İlk ölçülen GİB, PEG gelişimi için en güçlü risk faktörüdür.31,32
Gözyaşı filmi
PEM, gözyaşı sekresyonunda ve gözyaşı filmi stabilitesinde azalma ile ilişkilidir.33,34,35 Bir çalışmada, klinik olarak tek taraflı PES görülen hastalarının her iki gözündeki gözyaşı ozmolaritesinin normal bireylere kıyasla daha yüksek olduğu gösterilmiştir.36 Ayrıca, tek taraflı psödoeksfoliasyon, her iki gözde anlamlı meibom bezi alanı kaybı ve yüksek meiboskorlar ile ilişkili bulunmuştur.37
Kornea
Psödoeksfoliasyonu olan hastalarda kornea endotelinde küçük, kabarık, beyaz psödoeksfoliasyon birikintileri görülebilir (Şekil 1) ve merkezi kornea endotelinde bir miktar pigment birikimi olabilir (Şekil 2). Kornea endotel hücrelerinin sayısında ve morfolojilerinde değişiklikler izlenebilir. Psödoeksfoliasyonu olan hastalarda bazal epitel ve endotelyal hücre yoğunlukları azalmıştır.21,38
Psödoeksfoliasyonlu gözlerde kornea endotelinin hasar görmesi endotel dekompanzasyonuna neden olabilir.1,24,39 Glokomun eşlik ettiği psödoeksfoliasyon keratopatisinde endotel hücre polimegatizmi ve pleomorfizmi katarakttan daha sık görülür.40 Psödoeksfoliasyonlu gözlerde kornea duyarlılığı belirgin olarak daha düşüktür ve bazal epitel hücresi ile subbazal sinir dansitelerinde azalma ile ilişkilidir.41 Kornea kalınlığı değişkenlik göstermektedir.
İris
Pupil sınırında ve irisin stroma ve kas dokularında PEM birikintileri lens önündeki değişikliklerdendir (Şekil 3). Psödoeksfoliasyon, iris sfinkteri üzerindeki pigment epitelinden pigment kaybı, pupilla kenarı kaybı ve pupiller kenarın transillüminasyon defekti ile ilişkilidir.22 İris daha rijit görünür ve genellikle dilatasyon zayıftır. İris kan damarları soluk ve hasarlı olabilir. Bu, irisin hipoperfüzyonuna yol açabilir. Psödoeksfoliasyonun ileri evrelerinde damar duvarı hücreleri tamamen yıkılmış olabilir.1 Ön kamarada oksijenin azalması, PES’te iris vaskülopatisinin ve kronik kan-aköz bariyeri yıkımının önemli bir sonucudur. Arka sineşi gelişebilir ve bu yetersiz pupil dilatasyonuna katkıda bulunabilir (Şekil 4).24
Lens
PES, ön lens yüzeyinde beyaz materyal birikiminin gözlenmesi ile teşhis edilebilir. Epikapsüler birikim, lens yüzeyinde homojen diffüz buzlu cam veya mat bir film olarak görünür. Epikapsüler tabaka kalınlaştıkça orta periferik zonda fokal defektler gelişir. Klasik görünüm santral disk, periferik zon ve saydam ara bölgeden oluşmaktadır. Lens ön yüzeyinde çeşitli görünümlerle psödoeksfoliasyon birikimi sonunda görülebilir (Şekil 5). PEM ayrıca arka kamara göz içi lens ve hiyaloid yüzeyinde de bulunabilir.1,24,39
Ön kamara açısı
PES’in tanımlayıcı gonyoskopik özelliği, genellikle yamalı tutulum olarak kendini gösteren trabeküler ağ pigmentasyonunun artmasıdır.42 Pigmentasyon inferiorda daha belirgindir. Pigmenter glokomda görüldüğü kadar yoğun değildir (Şekil 6). Açıda küçük toz benzeri beyaz psödoeksfoliasyon birikintileri görülebilir.
Psödoeksfoliasyonu olan hastalarda, gonyoskopik olarak belirlenen açı pigmentasyonu, ön lens kapsülündeki PEM miktarına kıyasla ilk ölçülen GİB’in yüksek olması ile daha anlamlı şekilde ilişkilidir.42 Etkilenen göz, etkilenmeyen diğer göze göre daha dar açıya sahip olabilir.28
Zonüller
Küçük noktaları ve pul şeklinde psödoeksfoliasyon birikintileri en erken siliyer uzantılar ve zonüllerde görülebilir. Zonüller üzerindeki birikimler klinik olarak gözlenen zonüler güçsüzlük ve lens subluksasyonu veya dislokasyonu açıklayabilir (Şekil 7).39 PEM’in zonüller üzerine çökelmesi yüksek çözünürlüklü ultrason biyomikroskopi ile saptanabilir.
Oküler Bağlantılar
Katarakt
Lensin progresif opasifikasyonu PES ile ilişkilidir (Şekil 8).43 Nükleer skleroz, psödoeksfoliasyon ile en sık görülen katarakt tipidir. Katarakt gelişimi, oküler iskemi, büyüme faktörü seviyelerinde artış veya hümör aközde askorbik asit seviyelerinde azalma ile açıklanabilir.24,44
Bu hastalarda katarakt cerrahisi, arka kapsül rüptürü, zonüler rüptür, vitreus kaybı, postoperatif enflamasyonda artış, ön kapsül kontraksiyonu, sekonder intraoküler lens implantasyonu gereksiniminde artış arka kapsül opasifikasyonunda artış gibi intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlara zemin hazırlamaktadır.45,46,47 Ancak, katarakt cerrahisi teknikleri ve kullanılan aletlerdeki son gelişmeler, psödoeksfoliasyonu olan hastaların cerrahi tedavi olanaklarını önemli ölçüde artırmıştır. Güncel preoperatif, intraoperatif ve postoperatif teknikler ile katarakt cerrahisi geçiren PES hastalarında elde edilen nihai başarı oranları PES olmayan hastalarla karşılaştırılabilir hale gelmiştir.48,49
Operasyondan önce pupilla dilatasyonu ile klinik muayenenin yapılması önemlidir. Katarakt cerrahları zonüler zayıflık, yetersiz pupil dilatasyonu ve kan-aköz bariyerinin yıkımı nedeniyle daha karmaşık aletler kullanmak zorundadırlar.48,50
Fakoemülsifikasyon çeşitli avantajlar sağlar. İleri cerrahi teknikler PES’te katarakt cerrahisine bağlı erken komplikasyon oranlarını azaltabilir.51,52 Pupili genişletmek için pupil dilatasyon teknikleri ve cihazları kullanılabilir. İleri zonüler zayıflık görülen olgularda kapsüler germe halkasının kullanılması yararlı olabilir.47 Göz içi lensin merkezden kayma olasılığını telafi etmek için büyük optik göz içi lens kullanılması önerilir. Postoperatif komplikasyonlar daha sık görülür ve erken postoperatif dönemde GİB yükselmesi, uzun süreli postoperatif enflamasyon, arka sineşi ve maküla ödemi görülebilir.50 PEG hastalarında fovea kalınlığı, sorunsuz fakoemülsifikasyondan sonra artabilir.52
Ameliyat esnasında psödoeksfoliasyon ve zonüler gevşeklik olması, geç göz içi lens dislokasyonu ve ön kapsül kontraksiyonu (fimozis) ile ilişkilidir (Şekil 9).55,56
Katarakt ekstraksiyonundan yıllar sonra ön vitreus yüzeyi ve göz içi lensin ön yüzeyinde PEM görülebilir. Nadiren, göz içi lensin ön yüzeyindeki radyal çizgi paterni, göz lensinin üzerindeki klasik paterne benzeyebilir (Şekil 10).
Retina
PES, glokom olmasa da yaş uyumlu kontroller ve etkilenmeyen diğer gözlere kıyasla retina sinir lifi tabakası kalınlığında incelme ile ilişkili olabilir.57,58 Santral retinal ven tıkanıklığı PEG hastalarında daha sık görülebilir.59
Son zamanlarda optik koherens tomografi anjiyografi ile yapılan çalışmalarda psödoeksfoliasyon hastalarında kontrol grubuna göre peripapiller ve maküler vasküler dansitenin azaldığı tespit edilmiştir. Bu bulgu psödoeksfoliasyon etiyopatogenezinde optik sinir hipoperfüzyonu gibi bir vasküler bileşenin yer alabileceğini düşündürmüştür.60,61,62
Epiretinal membran prevalansı, PEG’li hastalarında (%19,0), yaşa uyumlu sağlıklı kontrollere (%2,4) ve PAAG’li hastalarına (%4,1) göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.63 Ayrıca, glokomatöz değişim olmayan gözlere göre daha fazla sayıda PEG’li gözde epiretinal membran hasarı izlenmiştir.64 Tam ve tam olmayan arka vitreus dekolmanı, psödoeksfoliasyonu olan gözlerde diğer gözlere veya kontrol gözlere göre daha sık görülmüştür.65
İlişkili Sistemik Bulgular
PES sistemik bir süreç gibi görünmektedir. İntraoküler dokuların yanı sıra otopsi doku örneklerinde deri, kalp, akciğer, karaciğer, böbrek ve serebral meninkslerde psödoeksfoliasyon lifleri saptanmıştır.23,66
PES’te bildirilen kardiyovasküler ve serebrovasküler birliktelikler arasında anjina pektoris, sistemik hipertansiyon, inme, asemptomatik miyokardiyal disfonksiyon, sistemik endotel fonksiyonlarında bozukluk, geçici iskemik ataklar, Alzheimer hastalığı ve nörosensöriyel işitme kaybı yer almaktadır.2,4,67,68,69,70,71,72,73,74,75,76
PES, sistemik damar hastalığının klinik belirtisi olabilir. Orta serebral arter kan akım hızlarının azaldığı bildirilmiştir.77 Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve difüzyon tensor MRG’de sessiz iskemik beyin lezyonları ve beyaz cevher anormallikleri daha yüksek oranda saptanmıştır.78,79
Birkaç çalışmada, psödoeksfoliasyon ile hiperhomosisteinemi arasında, PES hastalarında görülen vasküler hastalık riski artışını açıklamaya yardımcı olabilecek bir ilişki olduğu ileri sürülmüştür.80,81,82,83
Kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalıklar için bir risk faktörü olan serum antifosfolipid antikorlarında artış, psödoeksfoliasyon ve glokomlu hastalarda, sağlıklı kontrollere ve primer açık açılı glokomlu hastalara göre daha sık görülür.3 Ancak yapılan diğer çalışmalarda kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalıklarla korelasyon saptanmamıştır.84,85
Psödoeksfoliasyon Glokomu
PES, sekonder açık açılı glokom için en önemli risk faktörüdür. Psödoeksfoliasyonu olan hastaların yaklaşık %30 ila %50’sinde glokom gelişir. GİB düzeyi ve pupil dilatasyonunun derecesi glokom gelişimi için önemli faktörler olabilir. Psödoeksfoliasyonu olan hastaların tanı anında %10-25’inde glokom veya GİB’de artış vardır.13,86 PES hastalarına düzenli olarak ve kısa aralıklarla glokom tarama testleri yapılması veya gerektiğinde tedavi başlanmalıdır.
Psödoeksfoliasyon ve primer açık açılı glokom arasındaki farklar
Geçmişte, genel olarak kabul edilen klinik PEG belirtileri, PAAG ile aynıydı. Günümüzde, PEG ile PAAG’in ayrımını yapmak önemli hale gelmiştir. Glokomlu tüm hastalar, pupiller dilatasyondan sonra psödoeksfoliasyonun klinik belirtileri açısından dikkatle değerlendirilmelidir. PEG, PAAG’den klinik olarak aşağıdaki özelliklerle ayrılır:
1. Tanı anında GİB, PEG’de PAAG’den daha yüksektir.
2. Akut açı kapanması glokomu olmadan PEG’de GİB 50 mmHg’nin üzerine çıkabilir.
3. GİB dalgalanmaları PEG’de PAAG’ye göre daha geniştir. GİB düzeylerini değerlendirmek için tek bir GİB ölçümü yeterli değildir.
4. PEG hastalarında tek veya çift taraflı tutulum olabilir, ancak asimetrik tutulum tipik bir özelliktir.
5. PEG, PAAG’den daha geç ortaya çıkar.
6. PEG, PAAG’den daha ileri düzeyde ortalama görme alanı defektine ve optik sinir başı çukurlaşmasına neden olur.
7. PEG, PAAG’den daha ciddi progresyon gösterir.
8. PEG daha yüksek körlük riski taşır.
9- Psödoeksfoliasyon hastalarında glokomatöz hasar PAAG’li hastalarına göre GİB ile daha yakından ilişkilidir.
10. PEG tedavisi PAAG’ye göre daha zordur.
11. PEG’de medikal tedavi ile GİB’de meydana gelen düşüş, PAAG’den daha yüksektir.
12. Psödoeksfoliasyonu olan hastalarda katarakt oluşumu ve ortaya çıkan komplikasyonlar daha ciddidir.13,50,87
Psödoeksfoliasyon glokomunun patogenezi
Son yıllarda, birçok klinik bulgu, PEG’in altında yatan patolojik mekanizmaları anlamamıza katkıda bulunmuştur. Dışa akım direncinin artması, trabeküler ağ ve Schlemm kanalı hücrelerinde progresif PEM birikimi ile ilişkilidir. Schlemm kanalı ve jukstakanaliküler dokularda bu birikimi takiben ortaya çıkan dejeneratif değişiklikler, GİB artışının nedenleridir.24
Basınç artışına katkıda bulunan bir patogenetik faktör de melanin dispersiyonudur.14,24
GİB’den bağımsız faktörler de glokomatöz hasara katkıda bulunabilir. GİB’den bağımsız olduğu bildirilen faktörler arasında oküler ve retrobulber kan akım hızlarının bozulması ve lamina kribrozada elastik liflerin birikiminin artması yer almaktadır.88,89,90
Glokom türleri
Açının geniş ve açık olmasına rağmen GİB 50 mmHg’nin üzerine çıkabilir. Açı kapanması glokomu PES ile ilişkili olabilir (Şekil 11). Nispeten nadir görülür. Kronik veya akut açı kapanması glokomu görülebilir. Psödoeksfoliasyonun zonüler güçsüzlüğe, ön lens subluksasyonu veya dislokasyonuna, arka sineşi ve iris rijiditesinde artışa ve kapanabilir açıya neden olduğu bilinmektedir.13,91
Ayrıca PEG’de santral retinal ven oklüzyonu sonrası neovasküler glokom gelişebilmektedir (Şekil 12).
Prognoz
PES’ten glokoma dönüşme süresi yıllar alabilir. Glokom gelişme riski kümülatiftir ve GİB önemli bir risk faktörüdür. PEG, PAAG’ye göre daha şiddetli klinik seyre ve daha kötü prognoza sahiptir. Hastalar düzenli aralıklarla takip edilmelidir.
PEG’in tedavisi
PES olan ancak glokom bulgusu olmayan hastalar genellikle tedavi edilmez, fakat bu hastalar altı ayda bir takip edilmelidir. Diürnal dalgalanmayı değerlendirmek için günün farklı saatlerinde GİB ölçümleri yapılmalıdır.
Tedavinin genel prensipleri PAAG’den farklı değildir ancak PEG’de medikal tedavi başarısızlığı PAAG’den daha sıktır. Genel yaklaşım olarak tedaviye önce tıbbi tedavi ile başlanır. İkinci olarak lazer tedavisi ve üçüncü olarak cerrahi tedavi yapılır.
İlaç tedavisi
PEG’li hastalar genellikle PAAG’li hastalara göre tıbbi tedaviye daha kötü yanıt verirler.92 İlerleyici hasarı önlemek veya yavaşlatmak için gerekli tedavinin GİB hedefi 17 mmHg veya altıdır.93
Prostaglandin analogları, günde bir kez uygulandıkları, GİB’i dışa akımı artırarak azalttıkları ve düşük oranda sistemik yan etkiye neden oldukları için ilk tercih olarak giderek daha fazla kullanılmaktadır. Travoprost ve bimatoprost, latanoprosta göre GİB’i daha çok düşürebilir.94,95
Monoterapi ile hedef GİB’e ulaşmak genellikle zordur. Glokomatöz progresyonu önlemek için, ilk tedavi olarak sabit bir kombinasyon kullanmak gerekebilir. Travoprost, latanoprost ve dorzolamid/timolol sabit kombinasyonunun karşılaştırıldığı bir çalışmada GİB’de 8 ila 11 mmHg arasında düşüş sağlanmıştır.96 Diürnal GİB dalgalanmaları birinci basamak tedavi olarak kullanılan dorzolamid/timolol sabit kombinasyonu ve brimonidin/timolol sabit kombinasyonunda benzerdir.97 Travoprost/timolol sabit kombinasyonu, latanoprost/timolol sabit kombinasyonuna kıyasla daha fazla azalma sağlayabilir.98 Bimatoprost/timolol sabit kombinasyonu, tek başına bimatoprost (8,1 mmHg) ile karşılaştırıldığında daha fazla azalma (10,2 mmHg) elde edilebilir.99
Optimal tıbbi tedavinin başarısız olması açık açılı glokom hastalarına göre daha erken ortaya çıkar.
Lazer tedavisi
Selektif lazer trabeküloplasti etkili bir tedavi yöntemi olabilir.100 Bununla birlikte, artan pigmentasyon nedeniyle enerji ayarının düşük olması gereklidir. Ayrıca, tedavinin etkinliğinin zamanla azaldığı ve 18 ay sonra hastaların sadece %64’ünde hala etkili olduğu gösterilmiştir.101
Cerrahi
İlaç tedavisi ve lazer tedavisi ile glokomun ilerlemesi kontrol edilemezse, cerrahi tedavi ile PAAG’ye benzer başarı oranları elde edilebilir. PEG hastalarında tanı anında GİB daha yüksek olduğundan, PAAG’li hastalarına göre glokom filtrasyon cerrahisi daha sık olarak yapılır.14
Mitomisin-C ile trabekülektomi, ileri evre hastalıkta maksimum tıbbi tedaviden daha iyi GİB kontrolü sağlar.94,102 Postoperatif enflamatuvar yanıt, fibrinöz reaksiyon ve arka sineşi gelişimi daha sıktır.
Görmeyi etkileyen katarakt ve PEG’li hastaların tedavisinde kombine katarakt ekstraksiyonu ve trabekülektomi yapılabilmektedir. Ayrıca, fakotrabekülektomi ile başarı oranının trabekülektomiye benzer olduğu ve PAAG ve PEG hastalarının uzun süreli takibinde trabekülektomi kadar güvenli ve etkili olabileceği gösterilmiştir.103 Penetran olmayan glokom cerrahisi ile trabekülektomi ilişkili bazı komplikasyonlar önlenebilir. GİB’de azalma perforan cerrahiye göre daha azdır.104,105,106
Son zamanlarda, düşük risk profiline sahip minimal invaziv glokom cerrahisi, hafif ve orta şiddette glokomu olan hastalarda güvenle uygulanmaktadır.107,108 Yapılan çalışmalarda da gonyoskopi yardımlı transluminal trabekülotominin PEG’de GİB’i düşürmede etkili olduğu gösterilmiştir.109,110
Sonuç
Tüm dünyada PES ve glokom ileri yaşta halk sağlığı sorunlarıdır. Son yıllarda PES ve glokomun epidemiyolojisi, patogenezi ve genetiği hakkında artan bilgi birikimi bu hastalığın daha iyi anlaşılmasına ve gelecekte yeni tedaviler geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.
Psödoeksfoliasyon, oksidan-antioksidan dengenin bozulduğu, yaşa ve strese bağlı bir ekstrasellüler fibrotik matriks bozukluğudur. LOXL1 patogenezde rol oynamaktadır. PES hastalarında kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalık riski daha yüksektir.
Psödoeksfoliasyon varlığı, glokom ve katarakt için önemli bir risk faktörüdür. PEG’in PAAG’den ayırıcı tanısı önemlidir. Tıbbi tedavi daha zordur ve ameliyat gereksinimi daha fazladır. Erken tanı, uygun tedavi ve sık izlem ile görme alanı ve görme kaybı progresyonunun önlediği görülmektedir.
Gelecekte, yeni araştırmalar bu hastalığın epidemiyolojisi, patogenezi, genetiği ve sınıflandırması hakkındaki anlayışımızı geliştirebilir. Tedavide yeni yaklaşımlar ortaya çıkabilir.
Etik
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Konsept: N.Y., Dizayn: N.Y., Veri Toplama veya İşleme: N.Y., B.Y.T., Analiz veya Yorumlama: N.Y., B.Y.T., Literatür Arama: N.Y., B.Y.T., Yazan: N.Y., B.Y.T.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.