Bir bakışta 2022 yılı 6. sayı:
Değerli Meslektaşlarımız,
Türk Oftalmoloji Dergisi 2022 yılının 6. sayısı, 8 özgün araştırma, 1 derleme ve 3 olgu sunumundan oluşuyor.
Altan-Yaycıoğlu ve ark.’nın klinik çalışması, allojenik hematopoetik kök hücre transplantasyonu (allo-HKHT) işlemlerinin oküler komplikasyonlarını rapor etmektedir. Endikasyonların artmasının yanı sıra, elde edilen başarının da artması ile giderek çok daha sık yapılan bir işlem olan allo-HKHT sonrası gelişebilecek graft-versus-host hastalığının erken tanı ve tedavisi şart olup, göz hekimleri bu sürecin vazgeçilmez bir paydaşı olacaktır.
Doğan ve ark’nın “Prolaktinomanın Gözyaşı Filmi Fonksiyonlarına Etkisi” başlıklı çalışması, öncelikle bitemporal hemianopsi şeklindeki tipik görme alanı kaybı ile aklımıza gelen benign hipofiz tümörlerine, prolaktinoma özelinde bir başka istenmeyen sonuç olan “kuru göz” yönünden bakmamızı sağlıyor.
Akça Bayar ve ark’nın, intrakameral uygulanan ilaç ve boyaların kornea endotel hücre apoptozisi üzerindeki etkilerini, deney hayvanlarında in vivo ve in vitro olarak analiz ettikleri çalışmaları, önemli bir referans niteliği taşıyor. Bu çalışma, intrakameral adrenalin, tripan mavisi ve lidokain enjeksiyonlarının kornea endotelinde histopatolojik düzeyde toksisiteye sahip olduklarını göstermiştir. “Damlasız katarakt cerrahisi” (dropless cataract surgery) başlığı ile popüler hale gelen, oküler yüzeye ilaç damlatılması uygulamasına alternatif olarak önerilen intrakameral ilaç uygulaması yolunun kullanımında, dikkatli olmak gerekli görünmektedir.
Uzun süreli kontakt lens kullanımı, kuru göz için iyi bilinen bir risk faktörüdür. Ancak Şimşek ve ark, 1 ay gibi kısa süreli silikon-hidrojel kontakt lens kullanımı sonrasında dahi, oküler yüzey hastalığı indeksi ve dendritik hücre yoğunluğunda anlamlı bir artış saptamışlardır. Neyse ki, bu son nesil kontakt lensler, kısa dönemde kornea duyarlılığında, gözyaşı sekresyonunda, menisküs hacminde, subbazal kornea sinir yoğunluğunda, reflektivitesinde ve tortuositesinde anlamlı bir değişiklik yaratmamışlardır.
Shah ve ark. görme keskinliği azalmamış retinopatisiz 120 diyabetik hastada yaptıkları çalışmada, diyabetin süresi uzadıkça ve glikozile hemoglobin düzeyi arttıkça kontrast duyarlığın düştüğünü göstermişlerdir. Kontrast duyarlık testinin, retina görüntülemesi veya görme keskinliği testinden çok daha iyi bir metabolik kontrol göstergesi olduğuna dikkatlerimizi çeken bu çalışma, 5 yıldan uzun süreli tip 2 diyabet ve %8’den yüksek HbA1c düzeyine sahip hastalar için, takip kriterlerimize kontrast duyarlık testini de eklemeyi tavsiye etmektedir.
Ataş ve ark., akut Vogt-Koyanagi-Harada tanılı 29 hastanın 58 gözünde yaygın görülen bir tomografik bulgu olan basiller tabaka dekolmanı (BTD) üzerinde çalışmış, bu tablonun ağır etkilenen gözlerde daha sık gözlendiğini, ancak tedavi ile birlikte hızlı düzelme gözlenen BTD varlığının, uzun dönem görsel fonksiyonları etkilemediğini bildirmişlerdir.
Akut retinal nekroz, tanı konulur konulmaz tedavi başlanmasını gerektiren bir oftalmolojik acildir. Tanının gecikmesi ve özellikle antiviral tedavi başlanmadan kortikosteroid uygulanması retinal nekrozun yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Aksu-Ceylan ve ark. 48 hastaya ait geniş serilerinde, hastalığın erken tanısı ve antiviral tedavinin erken başlanmasının, sonuç görme açısından oldukça önemli olduğunu görmüşlerdir.
Gopalakrishnan ve ark.’nın 1382 okul çocuğunda, aksiyel uzunluk, sferik eşdeğer ve kornea eğriliği parametreleri ile yaptıkları kapsamlı tarama, bu yaş grubundaki Hintli çocuklar için normatif verilerin daha önce belirlenmemiş olması nedeniyle oldukça güçlü bir çalışmadır. Hindistan’daki çocuklarda oküler biyometri parametrelerinin genel dağılımı, miyopi ve ilişkili risk faktörleri için yapılacak çalışmalar açısından önemli bir referans oluşturacaktır.
Bu sayıdaki derleme yazısı Mirzayev ve Gündüz tarafından yazılmış olup, “Retina ve Optik Disk Hamartomları” başlığı, ultrasonografi, fundus otofloresans, optik koherens tomografi, optik koherens tomografi anjiyografi ve floresein anjiyografi yöntemlerini içeren zengin görsel desteği ile kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Bir kısmı tedavi gerektirmese de vitreus hemorajisi, maküler eksudasyon, retina dekolmanı, maküler hol, epiretinal membran ve koroid neovaskülarizasyonu gibi komplikasyonlar gelişirse tedavi uygulanması gereken retina ve optik disk hamartomlarını, bu derlemeyi dikkate alarak takip etmek akılcı görünmektedir.
Menteş ve Değirmenci, pigmente paravenöz retinokoroidal atrofi (PPRKA) ile birlikte kistoid maküla ödemi (KMÖ) olan çocuk hastaya ait olgu sunumlarında, multimodal görüntüleme kullanmışlardır. Oküler enflamasyon olmadan KMÖ görülmesinin PPRKA için sıra dışı bir bulgu olduğunu, PPRKA etiyolojisinde kronik veya latent enflamasyon olabileceğini düşündüklerini bildirmişlerdir.
Dermatofibrosarkom protuberans en sık olarak gövdede, en nadir olarak da baş ve boyun bölgesinde görülen, lokal agresif ve infiltratif malign bir tümör olup, nüks oranı oldukça yüksektir. Aslan Kaya ve ark’nın sağ gözde yaşarmaya neden olan ve medial kantusta 15 yıldır şişliği olan 44 yaşındaki kadın hasta örneği ile ele aldıkları tümör yazısı, tanı ve tedavinin kapsamlı ele alınış tarzıyla, bu konudaki derleme eksiğini dolduracak niteliktedir.
Arka kamara lenslerinin skleral fiksasyon sütürleri, Seidel pozitif kistik filtrasyon ile psödo-bleb yaratabilmektedir. Hoang ve Clement, Marfan Sendromu’nda sütürlü arka kamara göz içi lensine sekonder filtrasyon psödo-blebi saptadıkları olgularında, geçirilmiş oküler cerrahiler ile psödo-bleblerin ilişkisini ele almışlardır. Skleral greft ile yaptıkları yama sonrası filtrasyonu durdurdukları olgu örneği, başarılı bir tedavi örneği oluşturmaktadır.
Sonuna geldiğimiz 2022 yılını, oldukça nadir ve tedavisi zor hastalıklar için dahi kapsamlı tanı, başarılı tedavi örnekleri ile taçlandıran yazılar ile uğurlarken, yeni yılın daha çok sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.
Saygı ve sevgilerimizle,
Editöryel Kurul Adına
Dr. Sait Eğrilmez