Editörden
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Editörden
P: 0-0
Ekim 2018

Editörden

Turk J Ophthalmol 2018;48(5):0-0
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Bir bakışta 2018 yılı 5. sayı;

Dergimizin bu sayısında, meslektaşlarımızın değerli çalışmaları arasından bilime katkı sağlayacağı ve ilgiyle okuyup yararlanacağınız ümidiyle seçtiğimiz 3’ü ön, 3’ü arka segment hastalıklarını kapsayan 6 özgün araştırma makalesi, 5 olgu sunumu ve 1 editöre mektup yer almaktadır.

Psödoeksfoliyasyon, oküler ve ekstraoküler dokularda anormal fibriler ekstrasellüler materyalin ilerleyici birikimi ile karakterize, yaşa bağlı sistemik bir bozukluktur. Psödoeksfoliyasyon sendromu (XFS), irisin ön kenar yapıları veya ön lens kapsülü gibi ön segment yapılarının üzerinde psödoeksfoliyasyon materyalinin görülmesi ile karakterizedir. XFS, psödoeksfoliasyon glokomu (XFG) ve katarakt riskinin artışı ile ilişkili bulunmuştur. XFS gelişimi için risk faktörleri arasında elastojenez ve kolajen çapraz bağlanması için gerekli olan bir enzimi kodlayan LOXL1 geni tanımlanmıştır. Yaz ve ark., Türk toplumunda XFS ve XFG olgularında LOXL1 geninin üç tek nükleotit polimorfizmini (SNPs) (rs3825942, rs1048661 ve rs2165241) araştırmayı amaçladıkları çalışmalarında, 58 XFG’li, 48 XFS’li hasta ve 171 sağlıklı, yaş ve cinsiyet uyumlu kontrol olmak üzere toplam 277 kişinin kan örneklerinden DNA elde etmişler ve LOXL1 gen polimorfizminin XFS ve XFG patogenezine önemli bir etkisi olduğunu, rs2165241’in T allelinin çalışma grubu için en önemli ayırt edici risk faktörü olduğunu vurgulamışlardır (bakınız sayfa 215-220).

Descemet membran endotelyal keratoplasti (DMEK), hastaya hızlı ve etkin bir görme rehabilitasyonu sağlayan ancak greft hazırlanması ve açılması süreçlerinde zorluklar içeren bir yöntemdir. Koçluk ve ark.’nın, pozitif seroloji nedeniyle kullanılamayacak olan kornea DMEK greftlerin çeşitli sıvı sıcaklıklarında açılma süresinin değişip değişmediğini araştırdıkları prospektif, ex vivo, deneysel çalışmada, farklı BSS sıcaklıklarının, descemet membranının açılma zamanı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı bulunmuştur (bakınız sayfa 221-226).

Psödoeksfolyatif glokom (PEXG), primer kapalı açılı glokom (PKAG) ve sağlıklı gözlerin dual Scheimpflug korneal topografi ile ön segment parametrelerinin karşılaştırılmasını amaçlayan Özkan Aksoy ve ark.’nın çalışmasında, PEXG olan 38 hastanın 47 gözü, PKAG olan 15 hastanın 30 gözü ve 33 sağlıklı katılımcının 66 gözü Galilei G4 Dual Scheimpflug Analyzer görüntüleme cihazı ile değerlendirilmiş ve PKAG olgularında ön kamara hacmi, ön kamara derinliği ve ortalama ön kamara açısının diğer olgulardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşük olduğu saptanmış, dual Scheimpflug korneal topografi yönteminin glokomda ön segment parametrelerini objektif olarak ölçmede değerli bir tanı aracı olduğu vurgulanmıştır (bakınız sayfa 227-231).

Dokuz üçüncü basamak sağlık kuruluşunun yer aldığı Bosphorus Retina Çalışma Grubu tarafından yürütülen ve yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (nYBMD) hastalarında intravitreal anti-vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEBF) tedavisinin gerçek yaşam sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlayan çok merkezli, retrospektif çalışmanın 12 aylık sonuçlarını içeren ilk raporunda, gerektiğinde tedavi rejimi ile ulaşılan vizit ve enjeksiyon sayısının idealden çok düşük ve yetersiz olduğu saptanmıştır (bakınız sayfa 232-237).

Gürbüz Yurtseven ve ark.’nın, yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD) tanısı konmuş 50 yaş üzeri 98 hastanın 196 gözünü çalışma kapsamına aldığı, YBMD ile refraksiyon kusuru ve aksiyel uzunluk arasındaki ilişkinin, buna etki edebilecek sosyo-demografik özellikler ile biyokimyasal değişkenlerin incelenmesini amaçladıkları kesitsel çalışmada, hipermetropik refraksiyon kusuru ve kısa aksiyel uzunluğun demografik ve sistemik bulgulardan bağımsız olarak YBMD ile ilişkili olduğu, esansiyel hipertansiyonun YBMD’ye en sık eşlik eden sistemik hastalık olduğu gösterilmiştir (bakınız sayfa 238-244).

Değirmenci ve ark.’nın maküla merkezini tutmayan parafoveal diyabetik maküla ödemli (DMÖ) olgularda sarı dalga boyu mikropulse lazer (MPL) uygulamasının en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) ve retina kalınlığı üzerine etkisini incelemeyi amaçladıkları çalışmalarında, diyabetik retinopati ve DMÖ’sü olan ve MPL uygulanan 8 hastanın 9 gözü retrospektif olarak incelenmiş, tedavi öncesi ve 3. ayda ele alınan parametrelerdeki değişimler analiz edilmiş, MPL sonrası parafoveal retina kalınlığında anlamlı olarak azalma olduğu, santrali tutmayan fakat tehdit eden DMÖ’de MPL’nin konvansiyonel argon lazerin yerine uygulanabileceği vurgulanmıştır (bakınız sayfa 245-249).

Özdemir ve Patel, 24 haftalık doğan ve doğum ağırlığı 600 g olan, nonkontakt geniş açılı fındus görüntüleme sistemi kullanılarak prematüre retinopati (PR) taraması yapılan preterm bir bebeğin tanı, takip ve tedavi sürecini sunarak PR taramasında indirekt oftalmoskopi yöntemi ile nonkontakt ultra geniş açılı fundus görüntüleme sistemlerinin birlikte kullanılmasının önemine vurgu yapmışlardır (bakınız sayfa 250-253).

Antiepileptik, analjezik ve anksiyolitik etkili, gama-aminobütirik asit (GABA) analoğu olan pregabalin ile intihar girişimi sonrasında 2 haftadır devam eden bulanık görme şikayeti ile başvuran ve bilateral seröz maküla dekolmanı saptanan 24 yaşında kadın olguyu tanımlayan Tanyıldız ve ark., günde 3 kez topikal nepafenak %0,1 kullanımı ile bulguların 1. ayın sonunda tamamen gerilediğini, hastanın görme keskinliğinin arttığını göstermiştir. Yazarlar, seröz maküla dekolmanı veya maküla infarktı saptanan olgularda ilaç kullanım öyküsünün ayrıntılı olarak sorgulanması gerektiğine dikkat çekmiştir (bakınız sayfa 254-257).

Karaca ve ark., tek gözde ani ve ağrısız görme kaybı şikayeti ile başvuran, öyküsünde çiğ et tüketimi anamnezi olan 36 yaşında erkek hastada optik disk ödemi ve maküla yıldızı şeklinde eksüdasyonlar ile karakterize nöroretinit tablosu saptamış, Toxocara serolojisi pozitif olan hastada steroid ve albendazol kombine tedavisi ile görme keskinliğinde artış ve klinik tabloda tamamen gerileme sağlamıştır. Bu olgu sunumu ile nöroretinit hastasıyla karşılaşıldığında çiğ et tüketiminin sorgulanması ve oküler toksokariyazisin erişkinlerde de rastlanabileceği vurgulanmıştır (bakınız sayfa 258-261).

Pakikoroid neovaskülopati (PNV), koroid kalınlık artışının olduğu alanlarda dilate koroid damarları ile karakterize tip 1 neovaskülarizasyon şeklidir. Biçer ve ark., 2 aydır süren bulanık görme şikayeti ile başvuran 50 yaşında erkek hastaya fundus otofloresans, fundus flöresein anjiyografi, indosiyanin yeşil anjiyografi, spektral domain optik koherens tomografi ve optik koherens tomografi anjiyografi yöntemlerini birlikte kullanarak PNV tanısı koymuşlar, bu yöntemlerle elde edilen bulguları irdelemişler ve pakikoroid spektrumu hastalıkların tanısında multimodal görüntülemenin önemine işaret etmişlerdir (bakınız sayfa 262-266).

Harada-Ito (HI) prosedürü, üst oblik (ÜO) kas felcinde oluşan eksiklotorsiyonun neden olduğu torsiyonel diplopiye yönelik geliştirilmiş bir şaşılık cerrahi yöntemidir. En önemli endikasyonu, özellikle trafik kazalarında kapalı kafa travmasını takiben gelişen akkiz troklear sinir felcidir. Ayyıldız ve ark., akkiz troklear sinir felci nedeniyle torsiyonel diplopi gelişen 3 olguya uygulanan HI cerrahisinin torsiyonel diplopiyi başarılı şekilde giderdiğini, ancak hastaların cerrahi öncesi tedavinin sonuçları hakkında yeterli bilgilendirilmesi gerektiğine dikkat çekmeyi amaçlamışlardır (bakınız sayfa 267-273).

Koç ve Tekin, editöre mektup ile Aksoy ve ark.’nın “Unilateral Keratokonusta Normal Gözün Topografi ve Yüksek Seviyeli Kornea Aberasyonları” başlıklı çalışmalarında kullandıkları “unilateral keratokonus” teriminin uygun olmadığı, “unilateral keratokonus” teriminin “subklinik keratokonus” ile karıştırılabileceği ve keratokonusun erken tanısı için posterior kornea elevasyonu ve pakimetrik indeksin daha duyarlı indeksler olduğuna dair fikirlerini meslektaşlarımız ile paylaşmışlardır (bakınız sayfa 274-275).

Saygı ve sevgilerimizle,

Editöryel Kurul Adına
Dr. Özlem Yıldırım