1902 Brüksel Körlerin Durumlarının Düzeltilmesi Kongresi ve İstanbul'dan Katılan Göz Hekiminin Değerlendirmesi - Derleme
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Derleme
P: 353-360
Temmuz 2008

1902 Brüksel Körlerin Durumlarının Düzeltilmesi Kongresi ve İstanbul'dan Katılan Göz Hekiminin Değerlendirmesi - Derleme

Turk J Ophthalmol 2008;38(4):353-360
1. Namik Kemal Üniversitesi Tip Fakültesi, Göz Hastaliklari Anabilim Dali, Tekirdag
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 04.03.2008
Kabul Tarihi: 16.05.2008
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Körlerin eğitimi ve öğretimiyle ilgili çabalar 18. yüzyıl sonlarına dogru başlamıştır. Bu sosyal sorunun çözümü için harcanan çabaların önemli bir aşaması 1902 yılmda Brüksel'de yapılan "Körlerin Durumlarının Düzeltilmesi Kongresi" dir. Adı geçen kongrede tartışılan konular, Osmanlı Devleti delegesi Dr.Esat Bey tarafından Servet-i Fünun dergisinin 11 Eylül 1329 (miladi 24 Eylül 1903) tarihli, 648 numaralı nüshasında yayınlanmıştır. Bu kongrede yedi ana konu tartışılmıştır. Esat Bey, adı geçen dergide kongre tartışma konularının ayrıntılarının yanında körlerin egitimiyle ilgili resimleri de sunmuştur. Kongredeki bir sorunun cevabı olarak, İstanbul'da icra ettigi dokuz yıllık göz hekimligi sonucunda, 30 bin hasta üzerinde düzenledigi istatistigi ve kişisel deneyimleriyle görüşlerini ayrıntılarıyla vermiştir. Bu kongreden çıkan sonuçlara dayanarak, Türkiye'deki Körlerin egitim ve ögretimiyle ilgili çabalar başlatılmıştır.

Kongre, Darülaceze'de bir şube kurulması halinde, uygun şartlarda, Belçika Körler Okulundan bir ögretmenin gönderilecegini vaad etmiştir. Esat Bey, bu kongrenin sonuç bildirgesiyle beraber hazırladıgı geniş raporu, körler için bir egitim okulu açılması geregini, gerekçeleriyle beraber devlet hiyerarşisi kanalıyla Sultan II. Abdülhamit'e arz etmiştir. Yıllar içinde, Darülacezede körlere yönelik bir şube açılması saglanmış, Acıbadem semtinde körler ile sagır ve dilsizlerin egitimine yönelik bir okulun inşası için geniş bir arsa tahsis edilmiş, ancak, padişahın tahttan indirilmesi, seferberlik ve ardı ardma gelen savaşlar nedeniyle bu girişimler sonuçsuz kalmıştır.

Bu çalışmada, kongre ayrıntıları Osmanlıca'dan Türkçeye aktarılmış, sadeleştirilerek paylaşılmıştır. Ayrıca, körlerin egitimiyle ilgili gelişmelerin kısa tarihçesi sunulmuş, konu ayrıntıları verildikten sonra, bu kongrenin etkisiyle ülkemizde yapılan ilk girişimler tarihsel süreç içinde tartışılmıştır.

GİRİŞ

18. yüzyılın sonuna kadar körler, geçimlerini sağlamak için, hayır sahiplerinin merhametine kalırlar ve genellikle mahrumiyet içinde yaşamlarını sürdürürlerdi. Bu yüzyılm sonuna dogru Valentin Haüy (1745-1822) adlı bir kişi, Paris sokaklarında sürünen 2-3 körü, merhamet duygularıyla himayesine alıp, egitim amacıyla ilgilenmeye başladı. Çok az bir zamanda körlerin egitimde gösterdikleri başarı, onun Paris'te körler için bir okul açmasına neden oldu. Daniel Albert'e göre, 1784 yılında "Instituti-on des Jeunes Aveugles" adıyla açılan okul, bu konuda açılmış birinci okuldur (1). Daha sonra İngiltere ve Belçika'dan davetler alan Haüy'in bu girişimi Almanya ve Rusya'da da benzer okulların açılmasına yol açmıştır.

1835 yılmda, Şan van Teriyest, Belçika'da ilk defa bir körler okulu açtı. Bu konuda gösterilen azim ve kararlılık neticesinde, Belçika'da daha sonraları pek çok körler okulu açılmıştır. Bu o dereceye ulaşmıştır ki, nüfus oranma göre kör okulları en çok Belçika'da vardır denilebilir (2).

Körler; kabartma haritalar ve dünya küresi üzerinden cografyayı kolaylıkla ögrenmektedir (Resim 1). Fransa'da ve Belçika'da körleri, tercihlerine ve yeteneklerine göre müzige, müzik ögretmenligine ve piyano akordçuluguna yönlendiriyorlardı. Müzige yetenegi olmayanlar ise, hasır örmek, hasır veya ip ile kamış sandalyeleri döşemek, elek ve tel çubuklarla örülmüş çeşitli eşya imaline yönlendiriliyorlardı.

Daniel Albert'e göre, körlere, görenler kadar hızlı ve kolaylıkla yazı yazdırıp okutturacak derecede basit olan alfabe, kendisi de kör olan Louis Braille (Braille kelimesi, Arap alfabesiyle yazılmış Osmanlıca metinlerde b,r,elif ve y harflerinin dizilimiyle yazılmıştır. Bu nedenle eski Türkçe metinlerden yapılan tercümelerde Braille, Latin alfabesiyle Beray, Baray, Berey veya Brey şeklinde ifade edilmiştir-H.K.K.) tarafından 1880 yılmda icat edilenidir (3). Braille usülünün keşfinden evvel, körler nota okuyup yazamadıklarından, musiki ögrenimleri kulaga ve hafıza gücüne baglıydı. Louis Braille'in, kabartma altı noktanın degişik konumlandırılmasıyla oluşturdugu bu harf sistemi, 63 çeşit harften oluşmaktaydı. İşte, bu harflerle, körlerin okuyup-yazma-sı, hesap yapması, nota okuyup yazması çok kolaylaştı. Çok ilkel olan bu kabartma harf sistemi gerekli kolaylıgı saglayamadıgmdan, körler; hafıza gücünü daha çok kullanmak zorunda kalıyordu. Braille usulü, icadından sonra, pek çok yeni düzenlemeye maruz kaldı. Belçika'da, kabartma harflerin şekilleri ufaltılarak, okuma hızı ve kitap hacimlerinin küçülmesi saglanmıştır. Bununla da yetinilmeyip, okuma ve yazmanm daha hızlı yapılması, kâgıt ve zamandan tasarruf edilmesi amacıyla, harfler simgelerle yer degiştirerek, kitapların basımı da degişti. Bunun için, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika ve Avusturya'da bir çok kişi, körlerin okuyup yazmadaki başarılarım kolaylaştırmak amacıyla Valentin Haüy harf sistemini geliştirmeye çalışarak, pek çok yeni sistemler oluşturdular (2). Bu usül, pek çok ülkedeki kör okullarında "Braille Usülü" ismiyle uygulanmaktadır.

İşte bu tür geliştirmeler, degişik ülkelerde çeşitli aletlerin icat ve imal edilmesine neden oldu. Bu gelişmeler üzerine, bundan sonra toplanacak Körler Kongresinde bu konuların da tartışmaya konulması kararlaştırılmıştır.

Bu çalışmada, yukarıda aşamaları özetlenen çabaların sonucunda 1902 de toplanan Körlerin Durumlarının Düzeltilmesi Kongresi ayrıntıları paylaşılmıştır. Bu kongrenin etkileriyle, Türkiye'de körlerin egitimine dikkatler çekilebilmiş, ciddi girişimlerin başlatılmasına yol açmıştır. Çalışmanın son kısmında Türkiye'de körlerin egitimine yönelik ilk girişimlere de kısaca deginilmiştir.

1902 KÖRLERIN DURUMLARININ DÜZELTILMESI KONGRESI (2)

Körlerin egitim ve öğrenimlerini geliştirmek amaçlı, uluslar arası kongreler yapılması uygun olacağından, medeni ülkelerde bu yolda degişik kongreler düzenlenmeye başlanmıştı.

İşte bu düşüncelerle Paris'te yapılan, Körlerin Hayat Standartlarının Yükseltilmesi Kongresinde, toplantıların sonuç bildirgesinde, yeni bir kongrenin 1902 senesinde Brüksel'de yapılması kararlaştırılmıştı. 1 Kasım 1901 günü Brüksel Kongresi Tertip Komisyonu bir bildiri yayınladı. Bu bildiride kısaca şöyle deniyordu:

"Geçen yüzyıl içinde meydana gelen gelişmelerin en önde gelen, en önemli şeyi şüphesiz, insancıllık ve yardımseverliktir. Gerek ülkeler, gerek şahıslar insanlık ve yardımda birbirleriyle yarış halindeler. Her tarafta, has-tahaneler, darülacezeler, egitim kurumlan açıyorlar. Körlerin ögrenimi ve hayat standartlarının yükseltilmesi çabaları, bu konularda en önemli bir yer tutar. Şimdiye kadar bu konuyla ilgili degişik kongreler düzenlendi ve güzel sonuçlar elde edildi. Kral ll.Leopold hazretlerinin himâyelerinde olmak üzere, 1902 senesinde Brüksel'de toplanması kararlaştırılan kongrenin tertip ve teşkil komisyonu, bu insanlık hizmetine yardımda bulunmak için, ülke yönetimlerine, ilim ve hayır kurumlarındaki görevli olanlara, kongreye katılımları için ricada bulunur. Kongre programında görüşülecek olan konularla ilgili Görev ve işleri geregi bu konularda çalışan tüm kişilerin katılımları beklenir." Kongre Brüksel'de 1902 Agustosu-nun 6. günü başlayıp 10. günü son bulacaktı.

Kongrenin, tartışılmasını istediği konular şunlardan ibaretti:

1. Ülkenizde körlerin geçimleri saglamak için seçtikleri meslekler hangileridir? Körlere iş imkânları saglamak için neler yapılabilir?

2. Körlerin çalıştıkları işyerlerinde, zorlandıkları işlerde, gören kişilerden birkaç yardımcı bulundurmak faydalı mıdır? Bu şekilde daha iyi istihdam ve kârlılık elde edilebilir mi? Böyle bir uygulama, ne gibi zararlar dogurabilir?

3. 15- 40 yaşları arasındaki körlerin çalış tıgı iş yerlerinde gündüz ve gece mesaisinin fayda ve zararları nelerdir?

4. Körlere özel okul, imalathane ve diger işyerlerinde, kısmen kör olanları da bulundurmak iyi midir? İyi olursa, körlük derecesi ne olmalıdır?

5. Körler için stenografinin faydaları ve zararları nelerdir? Bir stenografi usulünün ve mümkünse bu usulde yazı yazmayı hızlandıracak bir aletin tanıtılması.

6. Körler okulunda dantel ve nakış egitimi nasıl düzenlenmeli? Körler bir bahçe veya avluda adımlarım sayarak gezinmek ve aralarında sohbet etmekle yetinmeli mi? Yoksa degişik oyunlarla meşgul edilmeli mi? Körlerin erkek-kız, büyük-küçük olmaları göz önünde bulundurularak, ne gibi oyunlar olmalıdır? Bulundukları mekânların dışında gezinmeleri, körler için faydalı mıdır? Hoşlarına gider mi? Bunlar en uygun şekilde nasıl uygulanabilir?

7. Nüfus bakımından kalabalık olan yerleşim yerlerinde, körlerin fazla olmasının sebepleri nelerdir ve nasıl giderilebilir?

Brüksel kongresine 20 devlet tarafından katılım olmuş, 26 delege gönderilmiştir. Kongreye katılan ülkeler aşagıdadır:

Hükümet-i seniyye (Osmanlı Devleti), fiili, Çin, Danimarka, İspanya, memâlik-i müttehide-i Amerika (ABD), Fransa, İngiltere, Yunanistan, Honduras, İtalya, Lüksemburg, Meksika, Monako, Flemenk, Peru, Portekiz, Arjantin, İsveç, Venezuella.

Körlerin Hayat Standartlarının Yükseltilmesi Kongresi Agustos'un 6. Çarşamba günü alafranga saat dokuz buçukda, Brüksel'deki Akademi Dairesi'nin büyük salonunda Fahri Başkan Adliye nazırı Van den Ho-vel tarafından açıldı. Osmanlı Devleti tarafından murahhas sıfatıyla kongreye Dr. Esat katıldı. Kongredeki ilk konuşmasında:

"....Osmanlı padişahı Yüce Sultan Abdülhamid Han-ı Sani hazretleri, tüm vatandaşlarının rahatlıgını saglamayı ve memleketin yükselmesine ve mutluluguna vakitlerini harcadıgından, bu kongrenin toplanma sebebi olan güzel organizasyona katılmak amacıyla, şahsımı murahhas sıfatıyla gönderip, kongreden elde edilecek sonuçların ve alınan kararların, memleketimizde uygulanmasıyla, görmekten mahrum olan ve göz hastalıkları ile ugraşan insanların elem ve kederlerinin biraz olsun azaltılmasını saglamak için emir ve ferman buyurmuşlardır. Osmanlı Devleti'nde körlerin müzige olan kabiliyetleri, güçlü hafızaları sayesindedir ve geçimlerini müzik icra ederek saglarlar. Padişahımız 5-10 sene evvel, İstanbul'un saglıga en uygun yeri olan bir yerde Darü-laceze'yi kurmuştur." diyerek Osmanlı Devletinde konuya yönelik çabalan özetlemiştir.

Kongrenin 1. sorusuna üyelerin bazıları tarafından cevaplar verildi. Bunların aynen zikredilmesi konuyu uzatacagmdan, kısaca soruna ait olan yönleri tercüme etmeyi uygun görüyorum:

Belçika'da - Rahib İzidor Kala ile Belçika Körler Cemiyeti reisi Mösyö Letonek ifadelerine göre Belçika'da körler: Birinci olarak musiki ile geçimlerini saglarlar. Piyano hocalıgı, piyano akordçulugu, solfej, armoni muallimligi ile geçinen birçok kör vardır. İkinci derecede körlerin icra ettikleri sanatlar sepetçilik, is-kemlecilik ve nadiren fırçacılık ile tel imalatıdır. Âmâ kadınlar fanila, çorap, tentene örmesini de ögrenmekte-dirler.

İtalya'da - Mösyö Martoçelli'nin ifadesine göre İtalya'da körler sepet imal ederek geçinirler. Martoçelli âmâların telgraf ve telefon idarelerine kabul edilmelerini tavsiye etmektedir.

Portekiz'de - Sanayi çok gelişmiş oldugu cihetle Mösyö Filemon Sepapen'in beyanına göre, Portekiz'de özellikle amalar için harf ve sanayi oldugu gibi, yardımcı sıfatıyla kullanıldıkları sanatlar da vardır. Ressamlık, dogramacılık, ciltçilik yaparak geçimlerini saglarlar. Mantar tıpa, fırça yaparlar. Musiki muallimligi eylerler.

Danimarka'da - Mösyö Moldenhaver'in ifadesine nazaran âmâlar musiki, piyano akordçulugu, sepet, ip, fırça, hasır, kamış sandalye imali, el ve makine ile dikiş dikmek usulü talim olunmaktadır.

Fransa'da - Rahip Narsis, Fransa'da amâlar için birinci ugraş olarak musiki muallimligi, piyano akortçulu-gu, kilise müzisyenligi, sandalye dolduruculugu oldugu-nu söylemektedir.

Felemenk'te - Mösyö Şanvel Nekhel, Flemenk'de körler için mevcut olan sanayinin, sepetçilik, iskemleci-lik, hasırcılık oldugunu söylemiştir. Sahildeki memleketlerde âmâ kızlar balık agları ve tentene örerek geçinmektedirler.

İsviçre'de - İskemlecilik, sepetçilik, fırçacılık, musiki ve akortçuluk çok yaygındır.

Amerika'da-Musiki ile piyano akortçulu, sandalyelerin içlerini doldurmak, süpürge, şilte yapmak gibi işler. Kadınlar bunlardan başka iplik, yün örmesini de ög-renirler Şili'de - Âmâlara sepet imali ögretilmektedir. Kırk kadar âmâ gazete dagıtıcılıgı yapıyorlar.

İspanya'da - Âmâların yüzde 99'u dilencilik ederler. Mamafih, bu, kendilerinin tembelliklerinden çok talim ve terbiyeleri konusunda gösterilen vurdumduymazlıktan ileri gelir.

1.    Soruya verilen cevaplar sonucunda, Kongre Komisyonu şu kararları almıştır:

Öncelikle: Körler için en faydalı hangi işle ugraş acagma dair kesin bir kural konulamamakla birlikte, bu konuda körlerin durumuna ve kabiliyetine en uygun bir kararm verilmesi, tüm devletlerin yöneticilerinin tercihlerine bırakır. İkinci olarak: Kongre, hayır kuramlarının her türlü ilan ve uygun araçlarla, körlere iş ve yeni meslekler edindirmeleri için, -isterse tecrübe kazandırmak amaçlı olsun- telgraf ve telefon idarelerine kabul edilmeleri için gerekli girişimlerde bulunmaları geregini arzular.

2.    soru hakkında Kongre şu kararı almıştır:

Kongre, reşit yaşa gelmiş körlerin çalıştıkları imalathanelerde, kör olmayanların istihdamı imalatm çeşit-liligini saglayacagmdan, asıl işçiler körlerden oluşmakla birlikte, kör olmayan yardımcılar imkanlar dahilinde başka bir oda da çalışmak şartıyla, 'körlere ait işyerlerinde çalıştırılmasında fayda görülür' görüşüne katılır.

Perşembe günü sabahleyin Brüksel'e 6.5 kilometrelik mesafede bulunan Volov Sen Lamber'deki Krallık Körler Okulu'nu ziyarete gittik. Bu okulun bir bölümü körlere, diger bölüm de sagır ve dilsizlere ayrılmış olup, toplam 92 ögrenci egitim görüyordu. Bu ögrencilerden üçü, hem kör, hem de sagır ve dilsiz idiler. Ögrencilerin yaşları 4-20 arasında idi. Okulun her taraf mı gezdikten sonra, okulun kongre salonuna geri döndük. Burada 60 körden bir orkestra düzenlenmişti. Bu kör müzisyenler, Richard Wagner, Frederick Chopin, Ludwig van Beethoven gibi meşhur bestekarların en seçkin parçalarını büyük bir başarıyla icra ederek alkışlandılar.

Saat 2:00'de Kongrenin 3. Oturumu başladı. Bu oturumda 3. Soru gündeme gelip, bunun üzerinde müzakereler yapıldı. Bu müzakereler akşama kadar devam etti.

Reşit yaştaki körlere mahsus imalathanelerin gece ve gündüz mesaileri olması sorunu, büyük tartışmalara sebep oldu. Körlerin evlerinde ikamet edenlerinin sa-bah-akşam imalathanelere gelip gitmeleri dahi problemli iken, ayrıca gece mesailerinin daha da büyük problem olacagmı iddia edenler çogunluktaydr Tartışmaya katı-lanlarm çogu, körleri gece mesaisi olan imalathanelerde çalış tırmaktansa, kendilerine bir oturma yeri ve aileleri varsa onlarm yanında bırakılmasının daha uygun olacagı göz önünde bulundurulacak olursa, imalathanelerin gündüz mesaili olması ve körlerin kendi evlerinde çalışmaları daha uygundur.

Bu degerlendirmeler sonucunda Kongre 3. Soruyla ilgili aşağıda yazılan kararı aldı:

Kongre, gündüzlü çalışma usulünün tercih sebebi oldugunu, ancak geçim sıkıntısı içinde olan ve aileleri bulunmayan ve hayat içinde kendi kendilerini idare etmekte zorlanan körler için, gececi imalathane usulü tavsiye edilir.

Perşembe akşamı saat 9:00'da Brüksel'de kör kızlara mahsus okulda 60 kız, 60 erkek olmak üzere 120 görme özürlüden oluşan bir orkestra tarafından mükemmel bir konser verildi. Konserle birlikte ritmik hareket gösterileri de yapıldı. 18-19 yaşlarındaki çok güzel kör bir kızm yüksek bir sesle okudugu, bütün seyircilerin büyük bir dikkat ve duygusallık içinde dinledigi, aşagıda nesir olarak manasmı tercüme ettigim şiirin sözleri şöyleydi:

"İlkbaharda çiçekler rengarenk o parlak yakutlarını gösterirken o sihirli manzarayı göremem. Agaç yapraklarını, vadileri, tarlaları ateş kızılı ışıklarıyla aydınlatan o parlak güneşi de göremem. Gök kubbede altın ve gümüş renkleriyle, karanlık dünyayı aydınlatan güneşi ve ayı göremem. Sevgili annemin ana kalbinin şefkatli muhabbetini de okuyamıyorum. Halbuki irade-i Sübhani ki ruhum sevginle her an beraberdir. Senin bu körlü-gümdeki cilvene hayranım ve seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Güneşi göremiyorsam da hidayet ışıgının geregi inancım var. Kalbim sonsuz ihsanlarına güvenerek bir gün yüceliginin ihtişamını ve İlahi Pak Yüzünü görerek, mutluluktan kendimden geçecegim anın ümidini içimde taşıyorum."

Cuma günü sabahı alafranga saat 9:30' da kongre 4. defa toplanarak, soruların müzakeresine devam etti.

4. Soru hakkında şu karara varılmıştır: Körlere mahsus okul, tezgâh, imalathane ve benzeri yerlere -normal okullara ve iş yerlerine uyum saglayamayan- az görenlerin alınmasının uygun olacagma; Oldukça iyi görme yetisine sahip olup da kısa bir zaman içinde kör ola-cagı tıbbi muayene neticesinde ögrenilen çocukların bu okullara kabulüne engel olunmaması uygundur.

5. sorunun değerlendirilmesinden sonra Kongre: Stenografinin ögrenimi körler için faydalı olacagm-dan, bu konuda kabul edilecek usulün ögrenimi kolay, okunması çabuk olan, zamanca ve kagıtça tasarruf sag-lanacak şekilde olması ve bu usulün, istisnasız tüm dillere, eski dillere hatta Esperanto diline uyarlanması lazım gelecegine karar vermiştir.

6. soru hakkında kongrenin verdigi karar aşağıdadır:

Körlerin gezip dolaşmaları vücudun gelişimi açısından faydalı bir iş oldugu yönüyle, koşup gezmeyi gerektirecek oyunları kör ögrencilere sevdirmeyi ve bu egi-timde zorlamaya gidilmemesini körlere egitim veren ög-retmenlere tavsiye eder. Gezinmenin gelişime katkıda bulundugu, ögrencinin dikkatini uyandırdıgı ve bilgilerini arttırmak için katkıda bulundugu muhakkak olup, tasdik ve ilan olunur.

Anwersli Doktor Mösyö Dumiç'in beyanatında körlük sebepleri ve körlükten korunma yolları dörde ayrılmıştır:

1. Bünyenin yatkmlıgı

2. Umumi yahut kısmi bir bulaşma neticesi olarak vücuda gelen körlük.

3. İş yeri, okul vs. gibi ortamlardan kaynaklan, medeniyetin getirdigi körlük

4. Kaza ve benzeri haller.

Birinci bölümde frengi hastalıgı dikkat çekicidir. Gözün frengisi çok büyük bir rahatsızlık olup, çok çeşitli oldugundan insan hayret eder. Bundan korunmak frenginin yıkıcılıgmı azaltmaya sebeptir. Bu konuda öncelikli yapılacak işlem, ayyaşlıgm yasaklanması bir tedbirdir.

Kısaca, Mösyö Dumçek fikrine göre, körlügün ço-gundan korunulabilir. Bu da %35 nisbetinde tahmin olunabilir.

Mösyö Martoçelli körlük sebeplerini şu şekilde sayıyor:

Birincisi, kadın hastalıkları. Anne vaktiyle kendisini tedavi ederse, rahminde gözleri saglam bulunan çocu-ga hastalık bulaşmaz. Anadan dogma kör olanlar, bu hastalıga dogumlarmdan birkaç gün sonra müptela olurlar. Halbuki bunlar hemen dogar dogmaz bakılacak olsa kurtarılmaları mümkün olur.

Ayyaşlık, aşırı tütün içme, sefâhat ve benzeri kötü alışkanlıklar da körlük sebeplerindendir. Bunun önüne geçmenin şartı da, saglıgı koruma yollarım ciddi ve daimi surette uygulamaktan ibarettir.

İtalyan Doktor Mösyö Nobilyo saglık koşullarına aykırı yerler ile imalathanelerin dumanmı, temizligin az-lıgmı ve ahlaksızlıkların körlüge sebebiyet verdigini söylemiştir.

Amerika'da ve Şili'de en önemli körlük sebepleri, Çiçek hastalıgı ile yeni dogan çocukların göz hastalıklarıdır.

Brüksel doktorlarından Mösyö Varlomon ise körlük sebeplerinden en müthişi frengi ile ayyaşlık oldugu-nu beyan eylemiştir.

7.    Soru hakkında kongre aşağıdaki kararı almıştır:

Kongre, tüm ülkelerin körlük sebeplerini ortadan kaldırıcı önlemleri almalarım tavsiye eder. Medeni tüm ülkelere, en küçük köyde bile gerekli ricada bulunur. Aşagıdaki tedbirlerin kabulünü ve bu tedbirlere uyulmasını tavsiye eder:

1. İmalathane, fabrika ve mekteplerin mütehassıslar tarafından saglık koşullarına uyup uymadıklarının denetlenmesi.

2. İşçi ikametgahlarının ıslahı.

3. Çalışma şartlarının düzenlenmesi ve meslek kazaların önüne geçilmesi.

4. Göz hastalıkları ve özellikle zâtü'l-munzama-hubeybî (Aynı şekilde, arap alfabesiyle yazılmış kelimenin, Latin alfabesiyle yazımında hubeybât veya habîbât olarak geçilmiştir. Hubeybât genel olarak "granuloma-töz konjonktivitler"e işaret etmektedir. Burada, kongre "zât-ül munzama-i hubeybî" hastaları için hastaneler kurulmasını kararlaş tırdıgma göre, bu terimden trahom hastalıgmı anlamak gerekir. Bazı metinlerde "remed-zül hubeybat-ı mutasallibe (sertleşmiş granülomlu hasta göz agrısı)", trahomun özellikle aktif ve agrılı oldugu aşaması için kullanılmaktadır -H.K.K.). hastalan için hastahaneler tesisi ve büyük yerleşim yerlerinde, bazı bulaşıcı göz hastalıklarına yakalananların tecrid edilmesi ve hastahanelere sevk edilmesi

Dr. ESAT BEYİN KİŞİSEL DEĞERLENDİRMELERİ

Nüfus yogunlugu fazla olan yerlerde körlügün artmasının sebepleri ve bunların ortadan kaldırılması hak-kmdaki 7. Soru hakkında Anwers'li Doktor Mösyö Du-miç ile Napoli doktorlarından Mösyö Marçelli'nin beyanatından sonra, kongre başkam tarafından söz sırasmm Dr. Esat Beyefendiye geldiginin beyan edilmesi üzerine bu konudaki araştırma ve incelemelerimin sonuçları kongreye teblig kılınmıştır:

"Memleketimde körlük sebepleri, görülme sıklıgma göre sırasıyla şöyledir:

1. Hubeybât (Habîbât) (zât-ül-munzama-i hubeybî veya Mısır göz hastalıgı denilen bir göz hastalıgı olup, bu hastalık Mısır'da oldugu kadar Osmanlı topraklarının tüm diger bölgelerinde de yayılmıştır)

2. Dâü'z-zerka (Glokom)

3. Çeşitli kornea hastalıkları ve özellikle çocuklarda görülen bünyesel kornea hastalıkları

4. Galat-ı inkisâr-ı ziya (Işık kırılması kusurları)

5. Göz iç hastalıkları ve özellikle frengiden kaynaklanmış olanlar

6. Zamanında tedavi edilmeyip, ki hastalar doktora vaktiyle müracaat etmediklerinden, ilk anda vahim olmayan bir hastalık, körlükle sonuçlanıyor.

7. Tedaviyi gerçekleş tirenlerin tanıyı yanlış koyan uzman olmayan doktorlar veya bu konuda yeteri bilgiye sahip olmayan ve gerekli bir tarzda tedavi etmeyenler (Kırlangıç adı verilen bu şarlatanlar, şehir şehir dolaşıp hekime gitmeyen veya hekime ulaşamayan cahil halkı kandırıp birçok kişinin kör olmasına neden olmuştur. Dr. Esat Bey bu konuda da, İstanbul' da yayınlanan gazete ve dergilere yazı yazarak halkı aydınlatmaya çalışmıştır -H.K.K.-Doktora tezinden) bir takım kötü neticelere sebep oluyorlar. Ayrıca bir takım şarlatanlar dahi kendilerine tedavi için müracaat eden kişileri görme nimetinden mahrum bırakacak surette hareket ederek körlerin sayısını çogaltıyorlar.

İstanbul'da sanat icra ettigim 9 sene zarfında muayene ve tedavi ettigim 30.000 hasta üzerinde düzenledi-gim istatistik şu sonuçları vermiştir.

%53 Hubeybâta müptela hasta

%30 Harici Göz Hastalıklarına (cerrahi gerektiren) müptela hasta

% 8 Dahili Göz Hastalıklarına müptela hasta

% 5 Işık kırılması kusurlarına müptela hasta

% 4 Karasuya müptela hastalar

Bu göz hastalıklarına müptela olanlar arasında sıklıkla görülen hastalık ve sonuçları sıralaması da hastaya göre şöyledir:

1. Dâü'z-zerka (glokom) hakkında: bu hastalıgm çeşitlerinden fiark'ta en çok rastlanmanı basit ve gayr-muharriş (tahriş etmeyen) olan cinsleridir. Ve %80 defa medîdü'l basarî (hipermetropi) ile karıştırılmaktadır. Dâü'z-zerkanm bu şekli, ne tıbbi ne de cerrahi müdahaleyle tedavisi mümkün degildir. Hatta bazen cerrahi müdahale ile hastalık daha da gelişir. Bu iki hastalıgm belirtilerinin birbirine benzemesi beni, dâü'z-zerka ile medîdü'l basarî arasında bir irtibat oldugunu kabule sevk eyledi. Hastalıgm sebepleri, gerek ifrâzatm (salgıların) fazlalıgı ve gerekse noksan boşalımdan ileri gelsin, ifrâzâtm mahalli kirpik bölgesidir. Madem ki, medîddü'l-basarî kirpik kaslarım daimi surette faaliyete sevk eder; bu halde bu bölgenin aşırı faaliyeti dâü'z-zerka oluşumuna sebep olamaz mı? Bu fikrimin dogru olup olmadıgı ileride anlaşılacaktır.

2. Zâtü'l-munzama-i hubeybî hakkmda: Avrupa'da nadiren tesadüf olunan bu hastalık göz hastalıklarına ait muteber kitaplarda eksik bir şekilde tarif edilmektedir. Bu hastalık degişik şekillerde görülmektedir. Buna örnek olarak Avrupa'da bulundugum 5,5 sene içinde asla tesadüf etmedigim özel bir şeklini arz edecegim. Ki bu tür hastalık belirtisine Dogu'da genellikle tesadüf edilir.

Her ne kadar göz hastalıklarına ait kaynak kitaplarda zâtü'l-munzama-i hubeybînin bilhassa genç ve orta yaş kişilerde rastlandıgı beyan ediliyorsa da, Dogu ülkelerinde küçük yaşta bulunan, hatta süt emen çocuklarda bile bulaşma yoluyla bu hastalık müşahede edilmektedir.

Kongremizin amaçlarından birinin körlerin azaltılması olması yönüyle, bilhassa zâtül-munzama-i hubey-bî hakkında muhterem meslektaşlarımın dikkatlerini bu hastalıga çekmeyi uygun gördüm. Bununla ilgili araştırmalar hala devam etmektedir.

Eger bakteriyoloji bilimi, bu hastalıgm nelerden kaynaklandıgmı ortaya çıkarabilirse, belki tedavisi kolaylaştırılabilir.

3. Genel veya bölgesel bir bulaşma neticesi meydana gelen körlük, en çok çiçek hastalıgından kaynaklanır. Aşılanma ve bu aşının tekrarlanması mecburi tutulursa, bu sebepten meydana gelen körlüge meydan verilmemiş olur. 18. asırda nüfusun üçte biri çiçek çıkarmış bulunuyordu. Bunların da yüzde otuzu tek gözlü veya kör olurdu.

4. Kasîru'l-basarî (miyopi) de körlük sebebine dahildir. İrsî (kalıtımsal) miyopi gayet nadirdir. Buna ancak %3 tesadüf edilir. Kasîru'l-basarî gençlikte, çocuklukta yazı yazarken, kitap okurken kâgıda yakından bakmaktan meydana gelir. Işık uygun noktadan gelmez, oturulacak yerler uygun olmaz, kitaplar kötü basılırsa, çocuklar Kasîru'l-basarî'ye müptela olurlar. Kasîru'l-basarî yaş ilerledikçe artar. Görüş kuvveti ya daralarak veya okul meşguliyeti ile genişleyerek meydana gelir. Okul çocuklarını bunu dikkate alarak muayene edip, gerekli önlemleri vakit geçirmeden almak lazımdır.

Kongrenin bu oturumu da bittikten sonra o akşam saat 8:00 de âmâlar tarafından büyük bir konser verildi. Cumartesi günkü 7. Oturumda ise kongrenin aldıgı kararlar ve başarılar temennisiyle fahri başkan Adliye Bakanı tarafından icra edilen güzel bir konuşma ile kongre sona erdi.

Doktor Es'ad

OSMANLI DEVLETİNDE KÖRLERİN EĞİTİMİNE YÖNELİK İLK GİRİŞİMLER

Servet-i Fünun dergisinin aynı sayısında 372. Sayfada, bu konuya ilişkin geçilen haberde aşagıdaki bilgiler verilmektedir (2): "Hükümet-i seniyye canib-i alisinden (Ulu hükümetin yüksek tarafınca) Brüksel'de toplanan, bahsi geçen kongreye İstanbul şehri Göz Doktoru izzetlû (şeref ve itibar sahibi) Esad Bey Efendi delege sıfatıyla gönderilmiştir. Esad Bey Efendi tarafından bu konuda düzenlenip ve İçişleri Bakanlıgı'na takdim edilen "Darülaceze'de körlerin egitim ve ögrenimini temin için gerekli önlemlerin alınması hakkında" verilen bir layihanın (tasarı dilekçesi), Dahiliye Vekaletinden Genel Sıhhiye Meclisi'ne havale edildigi haberi alındı."

Osmanlı Devleti'nde âmâlardan yetenegi olanlar hafızlık yapıyor, Kur'an-ı Kerim ve mevlit okuyarak geçiniyorlardı. Bir kör, hazineden yoksullara ödenen "muhtacin faslı"ndan 100 kuruş maaş almaktaydı. Sokaklarda dilenen kimsesiz âmâlar Darülaceze'ye yerleştiriliyordu. Osmanlı Devletinde Görmeyenlerin okuma yazma ögrenmesi için 1874 de Kahire'de bir âmâlar okulu egitime başlamıştır. Mehmed Ünsi, bu okulda kullanılmak üzere Braille alfabesinin -Arap, Türk ve İranlı âmâların kullanabilecekleri- Arap harflerine uyarlanmış şeklini yayımlamıştır (4).

1900 yılmda Paris'te toplanan Âmâlar Kongre-si'nde, bundan sonraki kongrenin 1902'de Brüksel'de yapılması kararlaştırılmıştı. Belçika Hükümeti İstanbul Büyükelçiligi kanalıyla, 6-10 Agustos 1902 tarihlerinde, körlerin durumunu düzeltmek için Brüksel'de yapılacak olan uluslararası kongrenin davet yazısı ile tartışılacak konuların programını 31 Ocak 1902'de Hariciye Nezare-ti'ne (Dışişleri Bakanlıgı) göndermişti. 2 Mayıs 1902'de ikinci duyuru yapılmış, Hariciye Nazırı, katılımında bir fayda görmedigini ifade etmekle birlikte, ilgisi nedeni ile kongre programını Mekatib-i Askeriye-i Şahane Ne-zareti'ne (İmparatorluk Askeri Okullar Bakanlıgı) göndermişti. Mekatib-i Askeriye-i Şahane Nezareti, memleketimizde de körler oldugundan bu kongrede alınacak bilimsel kararlardan yararlanılması amacıyla Mekteb-Tıbbiye-i Şahane'ce ehliyetli ve tecrübeli bir muallim gönderilerek bu kongreye katılmayı önerince, Hariciye Nazırı durumu Sadaret'e (Başbakanlık) bildirmiş ve 16 Haziran 1902 tarihinde bir delege gönderilmesi için irade (ferman, emir) çıkmıştır. Bunun üzerine delege olarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane emraz-ı ayniye (göz hastalıkları) muallimi Kaymakam (Yarbay) Esat Bey'in gönderilmesi kararlaştırılmıştı (4) (Resim 2).

Esat Bey, Brüksel'den döndükten sonra; Âmâlarm Terfih-i Ahvali (durumlarının düzeltilmesi) Hakkında 1902 Brüksel Kongresi adında bir kitap yazarak, kongrede ele alman, âmâlarm talim ve terbiyeleri hakkındaki görüşleri ve tartışmaları anlatmıştı. Aynı bilgileri, Ser-vet-i Fünun dergisinin 11 Eylül 1329 (miladi 24 Eylül 1903) tarihli, 648 numaralı nüshasında da yayınlayarak kamuoyuyla paylaşmıştı (Resim 3).

Kongre, Darülaceze'de bir şube kurulması halinde, uygun şartlarda, Belçika Âmâlar Mektebinden bir muallimin gönderilecegini vaad etmişti. Esad Bey dönüşünü takiben takdim ettigi layihada (tasan dilekçesi) Darülaceze'de bir âmâlar mektebi kurulmasını önermişti (4).

edilmesini emretmişti. Ancak, yazışmalar yıllarca sürmüş, girişimler sonuç vermemiş, Esat Bey mirliva (tug-general), paşalık rütbesine terfi etmişti. Darülaceze Fahri Göz Tabibi Mirliva Mehmet Esat Paşa, Acıbadem' de yapılması tasarlanan dilsiz ve âmâlar okulunun inşaatına başlanamayınca, 29 Zilhicce 1325 (2 Şubat 1908) tarihinde Sadaret'e bir layiha daha vermişti. 1902 yılında Brüksel'de toplanan ve devlet tarafından görevli olarak gönderildigi kongre dönüşü takdim ettigi layihada Darü-laceze'de bir âmâlar mektebi kurmanın lüzumundan bahsettigini ancak o sıralarda, Acıbadem'de âmâlarla sa-gır ve dilsizlerin talim ve terbiyesi için büyük bir müessese (kurum) yapılması irade buyruldugundan Darülaceze Âmâlar Şubesi kurulmasının ertelendigini hatırlatmıştı. Acıbadem'de kurulacak bu müessesenin henüz ya-pılmadıgma dikkati çeken Esat Paşa, göz nurundan nasibi olmayan, marifet ve sanat nimetinden mahrum âmâların dilenme zilletinden (aşagılık, horluk) kurtarılarak ögrenim ve egitimlerine başlanması için Darülace-ze'de, -Acıbadem'deki okul için bir deneme oluşturmak üzere- bir körler okulu açılmasının uygun oldugunu dile getirmiştir (4-6).

Bu dilekçe üzerine, Dahiliye Nezareti (İçişleri Ba-kanlıgı), 60 âmânın egitilebilecegi genişlikte bir binanın yapılabilecegini, masrafm Darülaceze bütçesinden öde-nebilecegini belirtmiş, 24 Mayıs 1908 tarihli yazısıyla Sadaret'ten (Başbakanlık), okulun Darülaceze'nin tasarrufunda bulunan arazide inşa edilmeye başlanması için izin istenmişti (6). Ancak, II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, ardından seferberligin, daha sonra da Balkan ve 1. Dünya Savaşları nedeniyle bu girişim de sonuçsuz kalmıştır.