2016 Issue 4 at a Glance:
2016 Issue 4 at a Glance:
For this issue, we have selected six original articles and six case reports from Turkish ophthalmologists to share with our national and international readers.
Dadacı et al. evaluated intraoperative and postoperative pain in phacoemulsification surgery conducted under topical anesthesia in senile cataract patients, and investigated factors that may be associated with pain. They found that a large majority of patients reported feeling mild to moderate pain, but pain perception did not affect surgical success. The authors concluded that giving selected patients an analgesic prior to surgery or administering additional anesthesia to patients with severe pain could improve patient comfort (see pages 151-155).
In their evaluation of patients who underwent intraocular lens (IOL) exchange or repositioning in a tertiary referral hospital, Kavuncu et al. determined that the most common indication for IOL exchange was IOL subluxation, the predominant accompanying ocular pathology was pseudoexfoliation syndrome, and factors such as previous vitreoretinal surgery and ocular trauma may increase the risk of IOL exchange surgery (see pages 156-160).
Cases with both cataract and vitreoretinal pathology can be successfully managed with phacoemulsification combined with pars plana vitrectomy (phacovitrectomy). Despite its advantages, combined phacovitrectomy also has disadvantages, one of which being postoperative refractive deviations. Gülkılık et al. analyzed changes in anterior chamber depth (ACD) after phacovitrectomy and their effect on postoperative refractive changes. The authors report that changes in ACD alone cannot explain the refractive deviations that appear postoperatively, and state that changes in macular thickness and axial length measurements must also be taken into account (see pages 161-164).
Polypoidal choroidal vasculopathy (PCV) commonly manifests with serous and hemorrhagic retinal pigment epithelium (RPE) detachment and is characterized by polypoidal vascular dilations and/or abnormal branching vascular networks (BVN) in the inner choroidal vessels underlying the RPE. Öztaş et al. conducted a clinical study aiming to determine the characteristic fundus autofluorescence (FAF) appearance of lesion components such as polypoidal structures and BVNs in eyes with active PCV using short-wavelength confocal scanning laser ophthalmoscopy. They concluded that FAF imaging is a non-invasive, quick, and repeatable diagnostic technique that can corroborate diagnosis of active PCV by indocyanine green angiography and optical coherence tomography (see pages 165-168).
Alagöz et al. evaluated the effect of intracameral triamcinolone acetonide (TA) on the surgical outcomes of trabeculectomy with mitomycin C and its complications. They observed no increase in the complication rate with TA and a tendency toward lower intraocular pressure and antiglaucomatous drug use in long-term follow-up. They also reported that TA did not have a significant effect on surgical success (see pages 169-174).
In a study by Niyaz et al. analyzing optic disc and cup area in a normal population over 40 years of age, fundus photographs of 3,038 patients were taken with a non-mydriatic fundus camera and planimetric measurements of the optic disc and cup were made using VK-2 digital imaging software. Their results indicate that there were no significant differences between men and women or the various age groups in terms of disc area or cup area (see pages 175-178).
In the first case report featured in this issue, Örnek et al. treated both eyes of a 41-year-old female patient diagnosed with retinitis pigmentosa (RP) using 0.7 mg dexamethasone implant (Ozurdex, Allergan) due to secondary macular edema (ME) that was refractory to other treatment modalities. They report that four days after each injection, the patient’s visual acuity improved and the ME nearly completely resolved (see pages 179-181).
In the second case report, Güzel et al. document a case with bilateral, simultaneous papillophlebitis thought to be related to hyperhomocysteinemia secondary to methylenetetrahyrofolate reductase (MTHFR) (C677T) polymorphism. The authors emphasize that although papillophlebitis patients may have good visual prognosis, a thorough evaluation for possible serious underlying systemic diseases is advisable (see pages 182-185).
Esen et al. present a case of tubercular serpiginous-like choroiditis who exhibited paradoxical worsening after initiation of antitubercular therapy (ATT). They report that in such situations, therapy should not be assumed ineffective and discontinued, and state that systemic steroid therapy may help suppress inflammation and control progression in these patients (see pages 186-189).
Şatırtav et al. report a patient who was diagnosed with bladder carcinoma after presenting with unilateral recurrent anterior uveitis. They describe the difficulties encountered while diagnosing this elderly patient with uveitis findings, and stress the importance of always considering metastatic disease in such cases (see pages 190-193).
Malignancies are a main cause of proptosis in children. In a casereport from Vatansever et al., computed tomography of a three-year-old boy with proptosis of the right eye and a palpable, immobile mass in the lateral wall of the right orbit revealed diffuse bone destruction and expansion in the right lateral orbital wall and other cranial bones. Diagnosis of Langerhans cell histiocytosis was confirmed by bone biopsy. The authors draw attention to the need to carefully examine pediatric patients presenting with proptosis and keep pathologies like Langerhans cell histiocytosis in mind (see pages 194-196).
Finally, Mangan et al. report a 25-year-old man with isolated anterior lens capsule rupture and subsequent cataract development due to blunt trauma. The authors point out that anterior lens capsule rupture is relatively less common than posterior capsule rupture in blunt trauma and evaluated possible factors leading to this outcome (see pages 197-199).
Respectfully on behalf of the Editorial Board,Tomris Şengör MD
Bir bakışta 2016 yılı 4. sayı;
Dergimizin bu sayısında, ulusal ve uluslararası bilgi paylaşımına katkıda bulunmak amacıyla, ülkemiz göz doktorlarının bilimsel çalışmalarından seçtiğimiz 6 özgün araştırma ve 6 olgu sunumu yer almaktadır.
Dadacı ve ark., senil kataraktı olan hastalarda topikal anestezi kullanılarak yapılan fakoemülsifikasyon cerrahisi sırasında ve sonrasında gelişen ağrının değerlendirilmesi ve ağrıyla ilişkili olabilecek faktörlerin araştırılmasını amaçladıkları çalışmalarında, hastaların büyük çoğunluğunun hafif-orta düzeyde ağrı yakınmasının olduğu, bunun ameliyat başarısını etkilemediği, bununla beraber uygun hastalarda ameliyat öncesi ağrı kesici verilmesi veya şiddetli ağrı hisseden hastalarda ek anestezi uygulanmasının hasta konforunu arttırabileceği sonucuna varmışlardır (bakınız sayfa 151-155).
Kavuncu ve ark., bir üçüncü basamak dal hastanesinde, göz içi lens (GİL) değişimi veya repozisyonu yapılan hastaları değerlendirmişler, GİL değişimini gerektiren endikasyonların başında GİL süblüksasyonunun geldiğini, hastalarda en sık mevcut olan ek oküler patolojinin psödoeksfoliasyon sendromu olduğunu saptamışlar, geçirilmiş vitreoretinal cerrahi, oküler travma gibi faktörlerin bu riski arttırabildiğini bildirmişlerdir (bakınız sayfa 156-160).
Katarakt ve vitreoretinal patolojilerin birarada bulunması durumunda fakoemülsifikasyon ile kombine pars plana vitrektomi (fakovitrektomi) başarıyla uygulanabilmektedir. Kombine fakovitrektominin avantajlarının yanında dezavantajları da mevcut olup bunlardan biri, cerrahi sonrasında ortaya çıkan refraktif sapmalardır. Gülkılık ve ark.’nın yaptıkları çalışmada, ön kamera derinliğindeki (ÖKD) değişimlerin fakovitrektomi sonrası refraktif değişikliklere etkisi değerlendirilmiştir.
Yazarlar, çalışmaları sonucunda, sadece ÖKD değişimi ile cerrahi sonrası ortaya çıkan refraktif sapmaların açıklanamayacağını, maküla kalınlığı ve aksiyel uzunluk ölçümlerindeki değişikliklerin de dikkate alınması gerektiğini bildirmişlerdir (bakınız sayfa 161-164).
Polipoidal koroidal vaskülopati (PKV), sıklıkla seröz ve hemorajik retina pigment epitel (RPE) dekolmanları ile birlikte seyreden, RPE altındaki iç koroidal damarlardan kaynaklanan polipoidal vasküler dilatasyonlar ve/veya anormal dallanan vasküler ağlar (ADVA) ile karakterize bir hastalıktır. Öztaş ve ark., aktif PKV’li gözlerde konfokal lazer tarayıcı oftalmoskopun kısa dalga boyu özelliği kullanılarak polipoidal oluşumlar ve ADVA gibi lezyon komponentlerinin karekteristik fundus otofloresans (FOF) görüntülerini belirlemek amacı ile bir klinik araştırma yapmışlar; FOF görüntülemenin indosiyanin yeşili anjiyografi ve optik koherens tomografideki aktif PKV tanısını destekleyen, non invaziv, çekim süresi kısa ve tekrarlanabilen faydalı bir tanı yöntemi olduğu kanısına varmışlardır (bakınız sayfa 165-168).
Alagöz ve ark., Mitomisin C ile trabekülektomi yapılan olgularda intrakamaral olarak verilen triamsinolon asetonidin (TA) cerrahi başarıya olan etkisini ve komplikasyonlarını araştırmışlar; TA’nın komplikasyon oranını arttırmadığını fakat uzun dönem takipte göz içi basıncı ve antiglokomatöz ilaç kullanım oranında olumlu bir eğilim görüldüğünü, bununla beraber sonuç cerrahi başarı üzerine istatistiksel olarak anlamlı bir etkisinin gösterilemediğini bildirmişlerdir (bakınız sayfa 169-174).
Niyaz ve ark.’nın, kırk yaş üstü normal popülasyonda optik disk ve çukurluk alanını incelemeyi amaçladıkları çalışmalarında, 3,038 hastanın göz dibi fotoğrafları non midriyatik fundus kamera ile çekilmiş, VK-2 dijital görüntüleme yazılımı kullanılarak optik disk ve çukurluk alanının planimetrik ölçümleri yapılmıştır. Araştırma sonucunda disk alanı ve çukur alanının, erkek ve kadın olgular arasında veya farklı yaş grupları arasında anlamlı değişim göstermediği saptanmıştır (bakınız sayfa 175-178).
Dergimizde yer alan olgu sunumlarından ilkinde Örnek ve ark., retinitis pigmentoza (RP) tanılı 41 yaşındaki kadın hastanın her iki gözüne, RP’ye ikincil ve diğer tedavi yöntemlerine cevap vermeyen inatçı maküla ödemi (MÖ) nedeniyle 0,7 mg deksamethason implant (Ozurdex, Allergan) uygulandığını, her iki enjeksiyondan dört gün sonra görme keskinliğinin arttığını ve MÖ’nün neredeyse tama yakın düzeldiğini bildirmişlerdir (bakınız sayfa 179-181).
İkinci olgu sunumu; Güzel ve ark.’nın, metilentetrahidrofolat reduktaz (MTHFR) (C677T) polimorfizmine ikincil hiperhomosisteinemiye bağlı geliştiğini düşündükleri bilateral, eş zamanlı bir papilloflebit olgusu ile ilgili olup yazarlar görsel prognozu iyi olsa da papilloflebitli olgularda altta yatabilecek ciddi sistemik hastalıkların araştırılmasının yararlı olacağını vurgulamışlardır (bakınız sayfa 182-185).
Tüberküloza bağlı serpijinöz benzeri koroidit olgusunda anti-tüberküloz tedavi (ATT) sonrası paradoksal kötüleşmeye dikkat çeken Esen ve ark., böyle bir tabloda tedavinin fayda sağlamadığı düşüncesiyle ATT’nin kesilmemesi gerektiğini, bu hastalarda sistemik steroid tedavisinin enflamasyonun baskılanması ve progresyonun durdurulmasında etkili olabildiğini bildirmektedirler (bakınız sayfa 186-189).
Şatırtav ve ark., olgu sunumlarında, tek taraflı tekrarlayan ön üveit ile mesane karsinomu tanısı almış bir hastayı rapor etmişler, üveit bulguları gösteren ileri yaşlı hastalarda tanıya ulaşılırken karşılaşılan sorunları bildirilmişler ve bu gibi olgularda metastatik hastalıkların her zaman akılda bulundurulmasının önemini vurgulamışlardır (bakınız sayfa 190-193).
Çocukluk çağında malignensiler proptozisin önemli bir nedenidir. Vatansever ve ark.’nın olgu sunumunda, sağ gözünde proptozis ve orbita lateral duvarında hareketsiz kitle palpe edilen üç yaşında erkek hastada yapılan bilgisayarlı tomografide sağ orbita lateral duvarı ile diğer kafa kemiklerinde yaygın kemik destrüksiyonu ve ekspansiyonu izlendiği, kemik biyopsisi ile hastaya langerhans hücreli histiyositoz tanısı konduğu bildirilmiştir. Yazarlar, proptozis nedeniyle kliniğe başvuran çocuk hastaların dikkatli bir şekilde muayene edilmesi ve langerhans hücreli histiyositoz gibi patolojilerin de akılda tutulması gerektiğine dikkat çekmektedirler (bakınız sayfa 194-196).
Son olarak; Mangan ve ark., 25 yaşında bir erkek hastada künt travmaya ikincil izole lens ön kapsül rüptürü ve buna bağlı katarakt gelişimini bildirmişlerdir. Yazarlar, künt travmanın etkisi ile lens ön kapsül rüptürünün göreceli olarak arka kapsül rüptürüne göre daha nadir izlendiğini hatırlatarak, bu tür bir sonuca götüren olası faktörleri değerlendirmişlerdir (bakınız sayfa 197-199).
Saygı ve sevgilerimizle,Editöryel Kurul AdınaDr. Tomris Şengör